Yorgunluk (2)

-Hatırlayacağınız gibi tarih boyunca çalışıp didinmekten yorulan erkek cinsinin, aniden pasif direnişe geçip gündelik hayatı durdurmasının sebeplerini anlamak için bir açıkoturum düzenlemiştik; geçen hafta kaldığımız yerden sohbete devam ediyoruz sevgili seyirciler; buyrunuz efendim söz yine sizde.

- Teşekkür ederim hanımefendi; bizim grevimiz, kadınlara karşı protesto tavrı taşımıyor, "biz yorulduk da, gündelik işleri artık Feministler yürütsün" diye kahırlanıyor da değiliz. Biz sadece bugüne kadar neler yaptığımızı, nasıl didinip yorulduğumuzu herkesin fark etmesini istiyoruz. Fark edilsin ki gerçek âhengin iki cins arasındaki saygı, sevgi ve anlayışa dayanan işbirliği ile kurulabileceği hakikati iyice belirginleşsin.

- Başkaca eklemek istediğiniz bir şey kalmış mıydı?

- Hayır, mesaj anlaşılmıştır diye düşünüyoruz.

- Teşekkür ederim. Değerli seyirciler, yorulan erkek cinsinin temsilcisini dinledik. Buna mukabil kadın cinsini temsilen söz almak isteyen var mı? Evet siz, beyaz kazaklı hanımefendi, sözü size veriyorum.

- Beyefendiyi dinledik; kısaca insanlığın medeniyet namına üst üste koyduğu her şeyin erkek cinsinin eseri olduğunu söyledi. Bunlar daha önce de seslendirilmiş fikirler. Hemen belirtelim ki hayat mücadelesinde hiçbir cinsin kendi başına yorulmak gibi bir lüksü bulunmuyor. Unutulmasın ki bizler de binlerce yıldan beri çalışıyor, didiniyoruz. Üstelik bize düşen işlerin en ağırı. Aile kurumunu ayakta tutan bizleriz; hamuru biz yoğuruyoruz, ekmeği biz pişiriyoruz. Çocukları büyütüp yetiştiren de bizleriz. Binlerce yıldır biz de tarlada, bahçede erkeklerle yan yana çalışıp ürettik. Evi erkekler yapar ama onu güzelleştiren, yuva haline getiren bizleriz. Erkekler bir de işe şu açıdan bakmalı; ya günün birinde bizler de 'yorulduk' deyip kenara çekilirsek ne olur, bu hiç düşünülmüş müdür acaba?

- Evet, hanımefendi hepimiz adına çok güzel şeyler söyledi, başka?..

- Bir saniye, ben de söz istiyorum bir kadın olarak!

- Buyrunuz efendim

- Az önce konuşan hemcinsime katılmıyorum; erkeklerin binlerce yıllık medeniyet birikiminde baskın rol oynaması yaradılıştan gelen tabii özelliklerin değil, erkek cinsinin baskıcı ve bencil dayatmalarının eseridir. Erkekler bizim tarihi ve medeni fonksiyonumuzu baskı altına alarak güdükleştirdiler. Beyefendi dedi ki, "erkekler çarpıştı, kadınlar evde oturdu'. Ama bilmiyor ki kadınlar karar mevkiinde olsaydı, savaş diye bir şey hiç olmayacaktı...

- Niçin efendim kadınlar hiç kavga etmez mi, başkasına karşı öfkelenip, nefret beslemezler mi? Kavga etmek niçin sadece erkeklere has bir davranış olarak görülüyor? Protesto ediyorum bir erkek olarak!

- Karşılıklı tartışmayalım efendim, ben söz verince konuşursunuz!

- Bir dakika, ben de konuşacağım; evde de öyle oluyor zaten; ne zaman iki çift lâf söylemek istesem araya kaynıyor. Değerli arkadaşlar, biz bu boykotu sürdürmeliyiz çünkü insanlığın geleceği söz konusudur. Buradan ne şiş yansın ne kebap türünden bir sonuçla çıkıp yarın işbaşı yaparsak, bizim asırlardan beri sürüp gelen ezilmişliğimiz, sömürülmemiz yine devam edecek. Niçin hep kadınlar mağdur cins olarak gösteriliyor? Pazumuz daha güçlü, daha çok sorumluluk üstleniyoruz diye niçin aşağıdan alıyoruz? Yeter artık arkadaşlar, artık anlayın; geçen hafta açılış konuşmasını yapan arkadaşıma katılmıyorum. Biz hiçbir meselede son karar verici olmadık tarih boyunca; bizi hep kadınlar yönetti. Dışardan bakılınca biz hakim cins gibi görünüyoruz ama gerçekten öyle miyiz? Bizi kimler eğitti, yetiştirdi düşünün; kadınlar eğitti bizi. Bize toplum içinde baskın rol üstlenmeyi kadınlar öğretti, annelerimiz, kardeşlerimiz, ninelerimizden öğrendik. Kadınlar bizi hem yönetti, hem de yönetiliyormuş gibi görünmeyi başardılar hep. Bir düşünün, hangi evde o evin kadınının arzusu hilafına bir karar alınabilir? Arkadaşlar belki sizler cesaret edemezsiniz ama ben bağıra bağıra söylüyorum işte; toplumumuzda çok vahim ve yaygın bir kılıbıklık olgusu vardır; en kılıbık olanımız ise kendini 'kazak' zanneden saf hemcinslerimizdir..

- Ee, ne yapalım peki öyleyse?

- Şu işin garipliğine bakar mısınız; erkekler grev yapıyor, açıkoturumu yine bir kadın yönetiyor. Bence yapılacak şey, 'dünyanın bütün ezilen erkekleri birleşin' diye haykırmaktır. Çünkü zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yok. Biz bu dünyanın ve medeniyetin lokomotifi değil, kırbaç altında inim inim inleyen köleleriyiz aslında!

- İtiraz ediyorum sayın yönetici, arkadaş edebiyat yapıyor; biz kadın hakları hareketi olarak...

- Bir dakika arkadaşlar; bu tartışmanın sonu gelmez; böyle netice alamayız çünkü herkes haklı, herkes dertle yüklü. Biz yanlış yapıyoruz..

- Ee, ne yapalım öyleyse hanımefendi, emriniz üzerine yeniden işbaşına mı koşulalım?

- Estağfurullah; böyle kinayeli konuşmaları bırakalım. Ben bu açıkoturumun amacına ulaştığını düşünüyorum. Erkeklerin grev eylemiyle meseleye farklı yönlerden bakma imkanı bulduk; düşündük, farklı görüşler dinledik, tartıştık, konuştuk. Yaşadığımız dünya cins ayrımcılığı üzerinde değil, cinslerin işbirliği ve uyumu ile ayakta duruyor. Bu bana şu örneği hatırlatıyor, kapılara anlam veren menteşeleridir ama kimse kapı kavramının içinde bir de menteşe, kilit, kol gibi önemli ayrıntıların bulunduğunu ilk elde görmez. Tartışmayı kapatıyor ve işimizin başına dönmemizi teklif ediyorum çünkü hayat bizi bekliyor!


Kaynak (Arşiv)