Yapan Türkoğlu Türk'tür
Bir hanım okuyucu, çoğumuzun farkında olmadan alışkanlık haline getirdiği tuhaf şeylerin listesini yapmış; mektubun başında şöyle diyor: "Yabancı bir ülkede yabancılık hissine kapılıp da konuşup dertleşecek birini aradığınızda, karşıma bir Türk çıksa da sağdan soldan yârenlik etsek diye etrafınıza bakındığınızda işinizi kolaylaştıracak kriterler nelerdir?" Fiziki alâmetleriyle bir Türk'ü herkes tanır. Maksat pekâlâ "evropai" göründüğü halde davranışlarıyla kendini ele veren "hamşo"ları teşhis etmek.
Yıllarca yurtdışında yaşamış bir ağabeyim demişti ki, "lokantada Türk ararsan etrafına dikkatle bak, yemeğin tadına bakmadan tuzluğa sarılan birisi mutlaka Türk'tür." Günün birinde kendimi aynı şeyi yaparken yakaladığımda halime hem gülmüş, hem de sinirlenmiştim. Okuyucum yaptığı listede televizyon başta olmak üzere elektronik aletlerin uzaktan kumanda cihazını naylona sarıp sağını solunu lastik bantla raptedenler de Türk'tür diyor; tesadüfün bu kadarına da pes doğrusu! Deve yüküyle para verdikten sonra neredeyse tuğla büyüklüğündeki (eskiden büyük şeylerdi, hatırlarsınız) remote control cihazını korunmasız bırakacak halim yoktu elbette; aynen öyle yapmıştım da nice zaman sonra elektronikten anlayan bir arkadaş, "öyle yapma, piller küflenir" deyince bu akıllıca tedbirden vazgeçmek zorunda kaldımdı.
Efendim neredeyse bir milyara yakın para harcayıp aldığı TV cihazını, on paralık dandik bir sehpa anteniyle çalıştırmaya kalkışıp da, "bu makine niçin cızırtılı çalışıyor" diye hayret eden kişiler de Türk'müş. Katılmıyorum; Türkler uydu antenini keşfedeliberi bu sektörde çağdaş uygarlık seviyesini yakaladılar ama televizyonun, videonun, VCD oynatıcı cihazın üstüne dantel sermeyi hâlâ sürdürüyorlar. Vaktiyle bizim evde de aynı şey vâki olunca hanımı, "yangın çıkarsa karışmam" tehdidiyle vazgeçirebilmiştim. O zamanlar koç gibi Murat 124'lerin arka koltukla cam arasındaki bir karışlık yere de dantel sermek, minik yastıklarla süslemek, hatta kesilmiş karpuz taklidi elişleri sergilemek âdetti; epeydir görmüyorum.
Diyelim hayli borca girilip eve yeni bir koltuk takımı alındı; aklın yolu bir; yıpranmaması için döşemeciye sipariş verilip hepsine güzelce kılıf diktirmenin neresi yanlış? Okuyucu bu güzel geleneği de diline dolayıp dalgasını geçmekte. Diyor ki, "koltuğun döşendiği asıl kumaşı unuttuk bile". A kuzum, bayramlarda açılır o kılıflar; o günlerde uzuuun uzun döşeme kumaşına bakarsanız unutmazsınız; üstelik o kadar meraklı iseniz bir fotoğrafını çekip salona asarsınız, bu kadar basit.
Evinde jet hızıyla aynı eylemi yerine getirdiği halde camide "slow motion", "tüh, Türkçesi neydi bunun yahu... hah.. "ağır çekim" ritmiyle namaz kılan kişi de milliyet tesbiti testinde Türk çıkıyormuş. Bunu tam bilemiyorum; bizde "cami horozları" adını verdiğim bir topluluk vardır ki namaz esnasında bile kimin "tâdil-i erkân"a, yani namazın icab ettirdiği edebe uyup uymadıklarını kontrolde üstlerine yoktur. En büyük zevkleri de selâmı müteakip hatalı kişiyi çevirip "cık cık cık, namazın olmadı, sağ ayak başparmağını kırmadın, elini dizine koyarken parmakların şeşi beş vaziyetinde duruyordu" neviinden azarlarla fırçalamaktır. Cami içi sosyolojisi konusunda biraz tecrübesi olanlar, (hele gençler, hele gençler...) camide elbette aerobik yapar gibi namaz kılmaya kalkışmazlar!
Peki, telefonu en az üç kere çaldırmadan açmayan kişilerin Türklüğü konusunda bir fikriniz var mı? Ben ilk çalışta açmam meselâ; hayır, bazen açıyorum meşgule düşüyor. Acelesi ne, iki kere daha çalsın efendim!
Sıra Türk kadınına geldi; ütünün ısı kontrolünü yapmak için elini tükrükleyip ütünün tabanına yapıştıranlar da bizdenmiş. Bunu pek anlamadım; termometre mi kullanacaklardı yani? Ne güzel usul, "cozz" sesi geliyorsa, ütü hazırdır!
Ha, gazoz içmeden önce ağzını başparmakla kapayıp vargücle çalkalayarak köpüğünü "foşş" diye attrıranlara lâfım yok; güyâ öyle yapınca gazozun asidi atılmış oluyormuş; bu konuda okuyucuma hak verdim; yapan Türk oğlu Türk'tür!
"Ee, daha neler var" derseniz mektupta sıralanan şeylerin hepsi bu kadar ama bizi biz yapan, diğer insanlardan farklı kılan daha nice özelliğimiz olduğunu kabul etmeliyiz; meselâ en soğuk kış günlerinde kalorifer yakıtından tasarruf etmek uğruna buz gibi donup da baharın yazla cilveleştiği demlerde kazanları kudurturcasına faryaplamak bize mahsustur. Politik garabetlerimize gelince sayfalar yetmez: Basın toplantılarına gazetecilerin bazılarını alıp diğerlerini kapıdışarı etmek bir Türk icadıdır meselâ. Kendi eşi de dahil olmak üzere başörtülü oldukları için milletvekilleri eşlerinin çoğunu 23 Nisan resepsiyonuna davet edemiyen Meclis başkanının durumu da ancak Türkiye'de görülebilecek milli hasletlerimizdendir.
"Biz bize benzeriz" sözünü icat edeni de listeye koymalıyız; kime benzeyecektik ki?
Mühim not: Okuyucu hanım sonradan durumu tavzih etti; yukarıdaki notlar, kendi gözlemleri değilmiş, Hasan Kaçan'a ait bir web sitesinden almış. Bu mühim notu dahi Türklük testine ilave ediyorum, herkese ibret olsun.