Yalan söyleme Nihat; çok ayıp ediyorsun!
Nihat,
Seninle polemiğe girdiğim için üzüldüm; polemik benim yapıma uygun bir tarz değil; belki rekabet hissimin zayıflığından. Keşke olmasaydı, keşke aramızdaki eski muhabbet ve hukuk aynen kalsaydı.
Sevgili Nihat; senin yıllardan beri tırnaklarınla kazıp çalışarak bir geçim mücadelesi verdiğini biliyorum, en azından uzaktan takib ediyorum. Bu vadide kendince bir üslup geliştirdin, şahsi kriterler koydun, bunları saygıyla karşılıyorum; seni bu babda eleştirmek hiç aklımdan geçmedi ve geçmez. Mesele bununla ilgili değil, mesele senin televizyon medyasını kullanma biçiminle ilgili.
Bana hak vereceksin; "bir buçuk saat konuştum o programda" demişsin. Doğrudur; ben seyretmedim; bana bir okuyucu, konuşmanın takriben on dakikalık bir kısmını ihtiva eden bir video klip adresi yolladı; oradan seyrettim. Programını nadiren seyrediyor, beş dakika sonra kızıp başka yere geçiyorum çünkü bence yanlış iş yapıyorsun. Bir fikir adamı, bir buçuk saat kameralar karşısında, kendini gaza getirerek böyle imal-i fikr etmez Nihat. Sen bunu başarıyorsun fakat bence menfi manada; insanların ilgisini celbediyorsun; gençler seni dikkatle dinliyor ve beğeniyorlar fakat ister istemez, yaptığın işin tabiatı icabı daldan dala geçiyor, faz değiştiriyorsun. "Kendine yazık ediyorsun" demeyeceğim, çünkü ekmeğini böyle kazanıyorsun; keşke zekanı ve kabiliyetini kameralar karşısında böyle harcamasan diye geçiyor içimden.
Televizyon adamı tüketir ve günün birinde vahim hatalar yaptırır. Bunun da farkında olduğunu görüyorum. Yazıma yaptığın yorumda, "Nihat senin adını ancak sen bir dil sürçmesi yanlış yere gidecek öfkeli bir söz söylediğinde anacaklar, böyle bir anı kolluyorlar. Bunu bildiğim için öfkemi ve heyecanlarımı dünden daha kontrolsüz daha sereserpe daha eyvallahsız yapıyorum, neden, çünkü muhatap olabileceğim bir aklıselim bir anlayış bir hakkaniyet duygusunu etrafımda göremiyorum." diyorsun. Yanlış burada. Fakat bir şeyin farkındasın, farkında olmalısın; bu özelliğini geriye çektiğin an televizyon medyasıyla işin bitecektir. Seni böyle doludizgin konuştuğun için seyrediyorlar Nihat. Bunun da farkında ol.
Seni tüketiyorlar; heyecanını, samimiyetini tüketiyorsun. Sonra da zihninin derinliklerinde bir yerde durumu farkettiğinde –herkesin yaptığı gibi- kendini haklı gösterecek ahlaki bir model kurarak başkalarını eleştirerek rahatlamaya çalışıyorsun.
Konuşmalarında yer yer denk düşürüp Zaman gazetesini, Fethullahçıları yerden yere vuruyorsun. Son zamanlarda böyle bir akım çıktı ve sen de bu akıma dahil oldun. Ne var ki, seyrettiğim bazı anlarda beni sanki onlardan bir muhabbet paranteziyle ayırmak istediğini sezmiştim; açıkçası hoşuma da gitmişti; çünkü gerçeğin de böyle olduğunu düşünüyorum. Sen ne kadar bağımsız bir yazar olmakla övünüyorsan, karşındaki insandan da aynı şeyi beklemelisin Nihat. "Bu mahallenin yegane namuslu delikanlısı benim" diye konuşmana itiraz etmiyorum ama aynı özsaygıyı takib eden başkalarının varlığını da unutmaman gerekir. Ben bu gazetede on seneden beri yazıyorum. Yazdıklarım ortada; pişman olduğum yazılarım vardır ama kendi hatamın eseridir, inanmadığım şeyleri yazmamaya çalıştım hep. Fakat mektubundaki bazı ifadelere bakıyorum, Fethullah’tan maaş alanların tenkidlerine saygı duymam diyorsun. Bunlar televizyon cümleleri Nihat; sana fazla bir şey kazandırmaz fakat eski bir dostunu, arkadaşını kaybettirebilir. Sana bunun için kızıyorum çünkü bir fikrin diline inmesi için hiç beklemiyorsun ve bunu dobralık sayıyorsun. Bu senin meziyetin ve zaafın Nihat, keşke yapmasan, keşke...
Sevimli göbeğimle ilgili benzetmeni tebessümle karşılıyorum. Kitaplarının çok sattığını, iyi bir yazar olduğunu da belirtmek ihtiyacını hissetmişsin; Allah tirajını artırsın, kalemini güçlendirsin, ne diyeyim fakat yine aynı meseleye geliyoruz, diyorsun ki, "senin göbeğini birkaç sefer dolduracak kadar kitap yazdım", bunu tatlı ve sevimli bir duyguyla yazdığını biliyorum ama sen yazdıklarını da konuştuklarını temyiz etmiyorsun Nihat; nasıl geldiyse öyle bırakıyorsun, sevimli olmuyor.
Mektup uzadıkça uzuyor ama belki de gerekli; her neyse, finalde yine bir Nihat Genç cümlesi attırmışsın; demişsin ki, "benim üslubumu Fethullah hocalar değil, Pirsultanlar Yunus Emreler biledi"
Vaay diyorum ben de, vaaay!
A benim güzel Nihat’ın, yine kaş yaparken göz çıkarıyorsun; bana attığın taşı ciddiye almıyorum fakat kendine biçtiğin fazilet makamının eyninde iyi durmadığını görüyorum. senin üslubun ile Yunus’un üslubu bir ise, benim kimseye sözüm yok; keşke üslubun benzeyeceğine huyun benzeseydi, sana daha çok faydası dokunurdu.
Benim öyle ulvi referanslarım yok Nihat; ben üslûbumu şurdan-burdan derlemiş bir adamım sadece. Keşke ben de böyle ağzımı doldura doldura kendimi övecek sözler bulabilseydim.
Nihat, seni hakikaten kırmak isteseydim bunu çok daha acıtıcı, kanatıcı şekilde yapabilirdim ama galeyan halinde söylediğin o cümle canımı sıktı, bunun için yazdım. O klibin şimdi Erbakancı sitelerde hit olmuştur bile. Doğru olsa canım yanmaz. Kendine yazık ediyorsun Nihat’ım. Sana, gel başka bir adam ol diyemem; sen bu minval üzre gideceksin, git, lakin hukukumuzu zedeleme. Bir arkadaşına, abine tariz mektubu yazarken bile yazdıklarını şöyle beş on dakika sonra gözden geçir, düzelt. Sonra gel canımı ye.
Yazdıkların benim canımı yakmadı; senin için üzüldüm.
Başka ne diyeyim Nihat’ım, başka ne diyeyim?
Selam ve sevgiler yolluyorum deli oğlan; Allah işlerini rast getirsin. Allah hepimizin taksiratını affetsin.
Öpüldün
Ahmet abin
Site yönetiminden not
Bu yazı, geçtiğimiz günlerde Ahmet Turan Alkan'ın yazdığı "Tabur İmamı" adlı yazıya, Nihat Genç'in yaptığı yoruma, aynı gün Ahmet Turan Alkan'ın e-posta ile Nihat Genç'e gönderdiği cevap metnidir. Bu mektuba hiçbir cevap alamayan Ahmet Turan Alkan, bir sitede Nihat Genç'in "Ahmet Turan Alkan benden özür diledi" iddiasını görünce, en azından sitemizin takipçileri bilsin diye, bu mektubun sitemizde yayınlanmasını rica etmiştir. Tüm ziyaretçilerimizin bilgisine arz ederiz...
AhmetTuranAlkan.net Yönetimi