Wang Yu'lar ölmez
Bugünlerde benden öyle derinliğine ve genişliğine analiz beklemeyin, yapamam; kafam karışık çünkü. Her şeyi yerli yerine oturtmak çook zaman alır, belki bizim kuşak göremez bile. Evvelki hafta "Normalizasyon"dan bahsetmiş, taşların yerine oturmaya başladığından dem vurmuştum ama yine yanılmışım: ABD'nin Irak'ı işgali öyle hızlı cereyan etti ki gerçek tesirleriyle henüz karşılaşmaya başlamadık bile.
Bu durum bana gençlik yıllarında müptelâsı olduğumuz Wang Yu filmlerini hatırlatıyor; Wang Yu kimdi diye merak edersiniz siz şimdi. Efendim Wang Yu, zamânenin en namdar dövüşçülerinden Zeki Chan, Aikido tekniğine hâlâ büyük hayranlık beslediğim Steven Seagal, Steven Seagal gibi dövüşmesine asla imkân ve ihtimâl bulunmayan Van Damme gibi yakın dövüş starlarının ilkiydi. Müşarünileyh, efsâneleşmiş Bruce Lee'den bile eskidir, şöyle böyle 35 senelik bir tarihten bahsediyoruz burada. Neyse, sadede gelelim, bu Wang Yu kılıç ustasıydı ve tek kollu kahraman olarak ün salmıştı. Tek eliyle kullandığı kılıçla bir düşman kalabalığının içine girdiğinde hazreti evvela mikser gibi dönüp zıplayarak birtakım garip hareketler yaparken görürdünüz. Etrafındaki pür müsellah düşmanları ise, "bu adam deli midir nedir yahu" hayretiyle bir müddet Wang Yu'yu seyrederler, daha sonra herife haddini bildirmek için yekindiklerinde çoktaan ikiye biçilmiş olduklarını fark ederek yığılır kalırlardı. Üstâdın kılıç tekniği olağanüstüydü; düşünün, sizi ikiye biçiyor ama hissetmiyorsunuz bile. Ağrısız infaz, nazik cinayet, "bugün sünnet yarın plaj" neviinden iş gören centilmen ve hüzünlü bir terminatör. ABD'nin Irak'a saldırısı, işte bu ağzı hep kaynar sütü soğutmak için üfleyen bir çocuk masumiyetini hatırlatan Wang Yu'nun şık infazlarını andırır bir cürüm niteliğinde görünüyor. Etkilerini bütün boyutlarıyla kavramaktan hâlâ uzağız.
Büyük yazarlar pek gaflete düşmez, düşseler bile, yine de haklı olduklarını hissettirir bir hamle pervasızlığını elden bırakmayarak uzakgörüşlülüklerini asla şüphe konusu haline getirmezler ama o mevkilere erişmek için daha çook fırın dolusu ekmek yemek gerektiği için olsa gerek fark etmemişim: "Türk Solu" ismindeki bir dergi etrafında toplanan bir grup delikanlı fiyakalı bir Saddam posteri bastırıp altına "Dayan Saddam" diye yazmışlar. Posteri görmüş olmalısınız, vaktiyle bizim solcuların pek rağbet ettiği Kalpaklı Atatürk pozunu andırır bir resim. Müteveffa Vladimir İlyiç Lenin yoldaşın da vaktiyle buna pek benzer bir fotoğraf aldırdığını hep söyler dururlar. Tabii Saddam'ın niçin kalpakla resim çektirmek ihtiyacı duyduğunu anlamak zor.
Irak, başkentine ezkazâ kar yağsa, resmi gazete'nin memur editörünü bile heyecandan yerinde zıplatarak "flaş flaş, buralara kar yağıyor" şeklinde manşetler döktürtecek kertede "ılıman" bir ülke. Bu durumda Saddam'ın kalpak merakını, her neviiden serpuş ve kıyafete karşı beslediği sanatkârâne "inhimak" eğilimleriyle izah edebiliriz; vardır böyleleri, garip kıyafetlerle resim çektirmeye bayılırlar. Her neyse, Saddam gibi yiğit bir antiemperyalisti, ABD işgaline karşı yüreklendirmek için adamın maşlahlı, agelli"kefiyeli bir resminin seçilmesi daha mânidardı ama "içişlerine karışmama" prensibine saygılı olduğum için bu konu üzerinde daha fazla durmayı zaid addediyorum.
İşin en hoş tarafı, Saddam'ın tam da o günlerde Türkiye'de bir grup delikanlının kendisine destek vermek için öğrenci harçlıklarına kıyıp matbaacılarla kıyasıya pazarlık ederek poster bastırdıklarından haberdar olması ihtimâlidir. Siz Saddam olsanız ne düşünürdünüz o anda? Sizi bilmem, ben şöyle düşünürdüm, "Vay canına, karizmam ülke sınırlarını çoktan aşmış da haberim yok; iyi ya direneyim bari".
Tabii bizimkiler Saddam posterini üç kuruş eksiğine bastırmak için harıl harıl matbaa dolaşıp pazarlık ederken, yiğit antiemperyalist lider Saddam hazretlerinin, oğlunun emrine bir kamyon tahsis ederek memleketin merkez bankasına yollayıp bir milyar dolar kadar bir cep harçlığını kendi cebine çoktan "virman" ettiğini hatırlatmak kabalık gibi görünüyor. Üstelik bir kişiyi çok sevmiş iseniz ufak tefek kusurlarını izale etmek için bahane üretmekte zorlanmazsınız: "Bu kadar parayı fındığa"fıstığa verecek değil ya canım, Irak halkını gerilla savaşına hazırlayacak" gibisinden saçma bahaneler her zaman el altındadır.
Uzun lâfın kısası; Wang Yu kılıç hamlelerini yaptı ve biz henüz belkemiğimizin tek parça halinde yerinde durmadığını fark etmeye başladık.
Etrafımızdaki eski dünya tel tel dökülüyor; asırlık siyasi paradigmalar çöküyor ve biz bu müthiş dönüşüm çağının henüz ilk demlerini yaşamaktayız; böyle bir ortamda "Saddam dayan" parolası, Faust'un ölüm ânında zamanı kasdederek mırıldandığı o ünlü sözü hatırlatıyor:
"Dur, geçme; o kadar güzelsin ki!"