Tarafsızlık serumu
Taraftarlığın vücut kimyasını da alâkadar eden bir tarafı olmalı; sosyologların ve sosyal psikolojiyle uğraşanların "taraftarlık kimyası" konusunda hâlâ geniş bir alan araştırması yapmayı akledememiş olması teessüfe şâyan bir eksikliktir bence.
Meselâ bütün Fenerbahçe taraftarlarının ortak tarafı, Fenerbahçe'yi deli gibi sevmekten ötede bir şey olmalıdır; ben onu merak ediyor ve böyle bir şeyin varlığına kesinlikle inanıyorum: Bulmak benim değil, uzmanların işi. Vâkıa istesem, bu konuda büyük masraflarla yapılması gereken bilimsel araştırmanın sonuçlarını elimle koymuş gibi şu sütunlarda peşin peşin açıklayabilirim ama, "kestirmeden atıyor, bilimselliği nereden belli" şeklinde dedikodulara sebebiyet vermemek ve daha mühimi birtakım fanatik çevrelerin hedef listesine yazılmamak için ketum davranmayı tercih ederim.
Geçenlerde spor, daha doğrusu futbol, daha doğrusu transfer havadisleri okumaktaydım. Milli takımın kalecisi Rüştü Reçber'in ilginç bir beyanatına rastladım, diyor ki, "Bugüne kadar hiç söylemedim ama ben Barcelonalı'ydım". Hoppala! Transfer mevsiminde âdettir; yedi sülâlesi bir araya gelip de elli sene çalışsalar kazanamayacakları kadar yüklü bir parayı iki seneliğine garanti altına alan genç futbolcu kardeşlerimiz böyle demeçler verirler, "İsterseniz mahalle arkadaşlarıma sorabilirsiniz, ben hep Beşiktaşlıydım zaten; asli renklerime kavuştuğum için çok mutluyum. Bu büyük camiaya lâyık olabilirsem ne mutlu bana" gibisinden şeyler söylerler. Doğrudur, en azından doğru kabul etmek zorundayız; en azından ben şimdiye kadar bir futbolcunun çıkıp da mertçe, "Ben aslen ruhen Çanakkalesporluyum ama profesyonelim de; Fenerbahçe'nin başarısı için var gücümle çalışacağım ama kalbim hep Çanakkalespor için atacak" demedi; ben duymadım. Çanakkalespor, Urfaspor, Altay veya Fener, her çocuğun kalbinde başta üç büyükler olmak üzere bir takım yatar. Rüştü'nün aynı retoriği Barcelona için tekrarlaması beni şaşırttı. Halbuki açıklamada izah ediyor, "Çocukluğumuzda hepimiz yurtdışından bir büyük takımın taraftarıydık. Şimdi çocukluk aşkımla buluşacağım. Barcelona bir dünya kulübü vb..."
Açıkça itiraf etmek gerekirse ömrüm boyunca Barcelona'ya sempati duyduğum zaman, miktar itibariyle 180 dakikayı geçmez; o iki maçı hatırlarsınız, birkaç yıl önce Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi'nin ilk turunda sıfır puan çekip de grup sonuncusu olmadan önce Barcelona ile de eşleşmişti. "A, çok ayıp Ahmet bey, yakışıyor mu?" filân demeyiniz. Vaktiyle Fenerbahçe yöneticisi Ömer Çavuşoğlu, Manchester United lehine taraftarlık edip Cimbom bayrağına yumruğunu geçirdiği demden beri, Galatasaray'dan sonra sempati duyduğum ikinci takım, Fenerbahçe'nin Avrupa maçlarındaki rakipleri oldu; kim olursa olsun; sıradaki her kimse o. Bu meyanda benim de bir miktar Barcelona taraftarlığım vardır ama çocukluktan beri değil. Bundan yirmi otuz sene evvel bizimkiler hâlâ ilk turlarda rakip takıma averaj kazandırmaktan öte başarıya imza atamazken TRT ekranlarında mecburen çok ecnebi maç seyrettik. Tarafsız seyircilik kadar tatsız bir şey olamaz; maç esnasında mecburen bir takımı tuttuğumuz olmuştur ama işi sürekli muhabbet şekline dönüştürmek hiçbirimizin aklından geçmemişti. Küreselleşme böyle bir şey olsa gerek zahir!
İşten anlayan bazı çevreler, "gitmez, o yine Fener'de kalır, bakmayın öyle söylediğine" diyorlarsa da bu defa iş ciddiye bindi galiba; Rüştü'ye yeni takımı Barcelona'da samimiyetle başarılar diliyorum.
Yalnız bu noktada küçük bir düzeltme yapmak zorundayım; yukardaki ifadelerimden çok sıkı "millici" olduğum kanaatine kapılmanız muhtemeldir. Ben de kendimi öyle biliyordum, tâ ki, iki numaralı oğlumun bir pazar günü öğleden sonra, "Baba ne kaçırdığını bir bilsen pişman olurdun" tehdidiyle beni Formula"1 yarışı seyretmeye ikna edene kadar. Nasıl olduğunu anlayamadan kendimi birdenbire MacLaren Mercedes takımının taraftarı gibi hissetmeye başladım. Bu durumda günün birinde Formula"1 pilotu olursam, "ben zaten elli yaşımdan beri MacLaren'i tutardım" diyebilme hakkına sahibim demektir. Lâf aramızda, Hakkinen'in emekliye ayrılmasından sonra yerini dolduran Reikonnen diye çılgın bir pilotumuz var şimdi bizim takımın; kendisinden çok şey bekliyoruz; seyrederseniz siz de beğenirsiniz eminim.
Evet evet, taraftarlık denilen şeyin vücut kimyasıyla, metabolizma ile ilgili, elle tutulur, pozitif bir yönü olmalı. Hissetmek, hatta bilmek yetmiyor; işi laboratuvar bulguları ile delillendirmek lâzım. Mutlak tarafsızlık serumu, işte bu noktadan sonra keşfedilebilir ancak.