Sinema evde seyredilir!

İllet olduğum bir şehir efsânesini mecbûren tekrarlamak zorundayım; "Sinema filmi sinemada seyredilir"miş! Biz sinema görmemiş bir kuşak değiliz ki kardeşim, 60'lı yılların sinema imparatorluğunu görmüş ve yaşamış bir kuşağız.

Belki bıkkınlıktan, belki zamâne teknolojisinin evde de sinema seyrini mümkün kılmasından mıdır nedir, bu yaştan sonra çoluk-çocuğun peşine takılıp haldır-huldur sinemalara taşınmak resmen külfet; ağırıma gidiyor. "Evde sinema teknolojisi" derken abarttığımı sanmamalısınız; plazma ekrandan, dvd sürücüsünden, koltukların perdelerin arkasına gizlenen gürültülü hoparlörlerden bahsetmiyorum; bir vcd oynatıcısı ile sıradan televizyon görüyor işimizi. "Efendim bu devirde vcd tekniği ile film seyretmek ayıptır" demeye getiren birtakım arkadaşları ciddiye almıyorum. Maksat üzüm yemekse yiyoruz işte; bağcıyı rahatsız etmeye lüzum yok. Tabii bu tarz sinema seyirciliği, yeni filmleri biraz -biraz dedikse şöyle altı ay kadar filan- geriden takip etmeyi gerektiriyor lakin biz tarihçiler, öğünü sıcağıyla değil en azından ılık yemeyi tercih eden garip bir zümreyizdir.

Neyse efendim konuya geçelim; Gora diye bir film gelmiş, "illâ mâaile gidelim, çok iyi bir şeymiş" filân gibi aile içi baskılara göğüs geremediğim için mübârek arife gecesi işi gücü bırakıp sinemaya gittik; sinema dediğiniz öyle eskisi gibi stadyum yarısı müheykel bir binâ değil, bir süpermarketin bodrumuna beş tanesi birden istif edilmiş 70 metrekarelik bir küçücük yer (ölçtüm çünkü biliyorum 7"ye 10 metre). Sıkıntıdan tek tek saydım; o küçücük yere 100 tane de koltuk sıkıştırmışlar; al sana sinema! Oldu mu, bence olmadı. Uzatmayalım ışıklar söner sönmez yer gök sarsılmaya, zemin titremeye, o nohut oda bakla sofa sinemacıkta görünmeyen fırtınalar gümbürdemeye başladı. Meğer son sistem ses cihazı dedikleri nâneden varmış; olmaz olsun efendim! Film icabı yere bir kibrit kutusu düşse "gümmm" diye salonun her yerinden sesler geliyor. Baktım, benden başka tâcize uğramış hissine kapılan pek yok; film boyunca homurdanarak bu modern seslendirme rezilliğini kendi cirmimce protesto ettimse de benden başka kimsenin haberi de olmadı hani.

Filme gelince, bizim gazetenin sinema uzmanları yazdılar zaten (Nedim Hazar"ın Aksiyon"daki değerlendirmesi fevkaladeydi bence); film daha çekilirken öyle reklâmı yapıldı ki insanlar filmin iyi olduğuna daha görmeden karar verdiler. Bana sorarsanız onca masrafa hâcet yoktu. Başrolde oynayan kaytan bıyıklı çocuk kameranın karşısına geçip sakız çiğnese millet gülmekten yerlere yatıyor zaten. E, sempatik adam, kabiliyetli adam, üstüne üstlük bir de sinkaflı küfür sallayınca sinema seyircisi şâd ü handân olmakla kalmıyor, gülmekten sinir krizlerine giriyor neredeyse. Duyduğuma göre bu filme fehâmetlû devletimiz haylice dolar cinsinden katkıda bulunmuş; iktisat kitaplarında yazılan haksız rekabet böyle bir şey olmalı diye düşünmeden edemedim. Netice itibariyle benim için Gora filmi tam bir hayal kırıklığı oldu; dağ fare doğurdu kabilinden bir şey...

Ortanca eniştem bu hususta benden şikayetçidir; meğer ne zaman birlikte televizyon veya sinema filmi seyretsek çenemi tutamaz orayı burayı eleştirir dururmuşum. "Seninle bir şey seyredilmez" der durur hep. Baktım, adam kendince haklı ama benim bile beğendiğim şeyler oluyor ara sıra; meselâ geçenlerde "Neredesin Firuze" filminin vcd nüshası çıkmış. Paraya kıyıp kiraladım. Mis gibi sinema filmi birader. Oyunculuksa oyunculuk, kostümse kostüm, dekorsa dekor. Şarkılar da cabası. Hele Orhan Baba"nın, "Ya evde yoksan!" şarkısı için çekilmiş bir klip sahnesi var ki defalarca seyrine doyulmuyor. Lâkin bence filmin en iyi ve en çok güldüğüm sahnesi, Hamdi Alkan"ın ilâhi albümü için ikna edildiği ve yapımcıya kaparo verdiği plânlar. Hamdi Alkan hiçbir televizyon dizisinde bu kadar başarılı komedi yapamamıştı. Her neyse, dedim ki, "bu film bir daha seyredilir!" İki defa daha seyrettim, bayıldım. Bu Haluk Bilginer, misline ender rastlanır aktörlerden; koca filmi sırtlamış götürüyor ama diğerlerinin hakkını da teslim etmek lâzım elbette.

Gördüğünüz gibi benim sinema eleştirmenliğim kahrı çekilir şey değil; hızlı tüketmeye alıştırılmış bir kuşağın çocuklarına, neredeyse bir sene önce vizyona girmiş filmin tenkidini silah zoruyla bile okutamazsınız. Öyle bir iddiam da yok zaten ama kaydetmeliyim ki, vizyona giren filmlerin niteliğini televizyon ve gazete haberlerinden ölçerek sinemaya gitmek de pek sağlam bir sinemaseverlik kriteri sayılmaz.

Uzatmayayım; "Sinemaya gitmek" kavramı bana hâlâ sevimli görünmüyor; isteyen gitsin, sinemacı esnafı da para kazanacak elbette. Onca para ödedikten sonra küçücük bir salona tıkılıp gürültüden serseme dönmekte bir lezzet bulanlardan iseniz mesele kalmamış demektir. Filmi evde seyretmenin avantajlarını sayıp dökmeye ise hâcet yok. Yeterince sabrederseniz piyasaya çıkan her film evinize kadar gelip elinizi öpecek ve pek cüz"i bir ücret mukabilinde seyrinize âmâde olacaktır. İstediğiniz yerde filmi saatlerce durdurabilir, kaldığınız yerden ertesi gün seyretmeye devam edebilirsiniz. Sinema sinemadır ve "film sinemada seyredilir" hükmü bir bâtıl itikattan ibarettir.


Kaynak (Arşiv)