Salatada maydanoz!
Bu programımızda size onbeş dakikada salatası ve tatlısı ile nasıl üç çeşit yemek hazırlayabileceğinizi göstereceğim sayın seyirciler. Hiç zor değil ama önce yemek meselesine zihnen iyice yoğunlaşmanız gerekiyor. Hazır mıyız?
Seçimler bitti efendim, kaybettiniz veya kazandınız artık önemli değil; biz işimize bakalım. Eveet tezgahımız tertemiz, malzemelerimiz dolapta alesta bekliyor; kab-kacak pırıl pırıl. Bulaşıkları düşünmemize gerek yok onları set işçileri yıkar nasıl olsa. Biz işimize bakalım sevgili seyirciler. Evvela güzel bir sebze yemeği ile işe koyulalım. Orta boy bir tencere alıyoruz ve dibine bir miktar süzme muhalefet damlatıyoruz. Zeytinyağı önemli çünkü aroması başka hiçbir yağda bulunmaz. Şimdi tencerenin altını orta derecede yakabiliriz. Muhalefet cızırdamaya başladı bile. Üzerine biraz karabiber ve illâ ki iki diş sarmısak ilave edeceğiz. Dikkat, tencerenin dibini yakmayalım; sponsor firmamız bize yenisini gönderir ama bir siyasetçi için tencereye dip tutturmak iyi puan sayılmaz. Şimdi sebzemizi seçebiliriz. Lahanaya ne dersiniz? Ben sevmem şahsen, boş verin onu, patlıcanla başlayalım; patlıcan dedim de aklıma geldi; Antalya'yı CHP'nin kaybedeceği kimin aklına gelirdi yahu? Büyük sürpriz valla. Bu mevsimde Kemer patlıcanı bulunmaz, sera ile idare edeceğiz. Yıkamaya gerek yok efendim; kabuklarını şöyle Fenerbahçe forması gibi enli şeritler halinde kesip, şakada şukada doğruyoruz ve haydii tencereye; oldu mu, olmadı! Nasıl olsa burası bizim kalemiz, kimi koysak kazanırız dediniz mi bittiniz. Patlıcanları şöyle bir çevirelim ve çorbanın hazırlıklarına geçelim. İki tane iri domatesin kabuklarını soyup bir kaseye rendelerken efendim, Allah kimseyi Deniz Bey'in durumuna düşürmesin! Malum, Nasreddin Hoca eşekten düşmüş de etrafta gülenleri görünce, zaten ben inecektim demiş. İri tuz kullanın efendim; rafine tuzun tuzunda tuzun ruhu yok çünkü. Kaya tuzu gibi yoktur; kaya dedim de, bu seçmen takımına güvenmeye hiç gelmez; kaya gibi duruyor zannedersiniz, bakarsınız ki yürümüş gitmiş! Her neyse, hemen biraz un kavuralım şu küçük tavada. Biraz tereyağı. Mmm nefis kokuyor, o kavruladursun hemen fasulyeleri çıkaralım dolaptan. Bu mevsimde sırık fasulye!.. Eskiden böyle şeylere imkân mı vardı efendim; sırık dedim de aklıma sosyal demokratların iflahsızlığı geliverdi şimdi ne alâkası varsa. Bunları Erdal bey bile bir araya getiremedi efendim. Bir büyük patatesi soyalım ve iri iri doğrayalım, türlü olacak çünkü; sosyal demokratlar türlü yapmayı beceremediler işte. Onların türlüsünde ya fasulye örgüte hakim olur, ya patates veya bamya. Birader türlü dediğin adı üstünde türlüdür, bütün sebzeler ahenge boyun eğecek. Hayıır; biz öyle dememişiz de bezelyeler sıkı örgütlenin, seçimden sonra kurultay var diriliğimizi kaybetmeyelim demişiz; olmadı, olmaz tabii... Yahu bu sebzenin içine kıyma koymayı unuttuk. Boş veriniz efendim, sonradan da ilave ederiz; ayrı bir tavada lokum gibi doğranmış koyun etini hafif ateşte ağır ağır kavururken, yeteri derecede pembeleşen unu ateşin üstünden alıyooor ve rendelenmiş domatesin üstüne koyuyoruz. Şimdi bize bir mikser lâzım. Mikser deyince lâfın nereye geleceğini tahmin etmek zor değil; bizim partide mikser eksik olmaz; elektriklisi, elle çalışanı, pillisi, ayaklısı, mekaniği. Hayret ediyorum, bu kadar mikseri bol bir partide niçin bütün gruplar iyice atomize olup şu un kavurması ile domates peltesinin birbirine karıştığı gibi karışmazlar? Bakınız bu artık ne un kimliğini taşıyor, ne de domates. Ne oldu? Berbat bir bulamaç oldu; öyleyse sulandıralım; ılık su lâzım; soğuk su şok etkisi yapar çünkü. Bakınız domates parçaları tekrar ayrışıyor; ayrışır abi. Grupçuluk yapmayacaksın; bak Fenerbahçe'ye, grupçuluğu bıraktılar biraz yüzleri güldü. Alana ders fakat nerdee? Pekâlâ, et yanmak üzere, onları katalım patlıcanın içine, fasulyeleri de tek tek uğraşmak gerekmez, ortadan kıralım şöyle; kırılmıyor, niçin çünkü birlik oldular, dayanıklılıkları arttı. Fasulyeden bile ders almıyoruz işe bak. Neyse öylece pişsinler, yiyen düşünsün ama vatandaş yemiyor işte. Çağırıyor şef garsonu; "Üstad bu ne biçim yemek, kaldırınız lütfen!" O kadar. İki aşırım su koyalım bu patlıcan türlüsüne... Yahu beni de şaşırttınız işte, patlıcan türlüsü olmaz, sadece türlü oluuur. Olmuyor, olmuyoor.. Çorba tamam sayılır; ateşi kısın hafiften kaynasın o; üstüne rendelenmiş kaşar peyniri serpeceğiz servis ederken. Türlü de tamam sayılır. Ne kaldı? Salata. Bakınız salata güzel misâl. Kardeşim, türlü olamıyorsanız, salata olunuz zira salatada bütün sebzeler yan yana, iç içe durduğu halde kendi kimliklerini az buçuk koruyabilirler. Tabii güneydoğu mutfağındaki o macunlaşmış salataları, ezmeleri kasdetmiyorum; ne de olsa aşiret geleneği ile yapılmış ara soğuklar onlar; kısmen feodal. Çoban salatası ruhen demokrattır, öyle olalım efendim; işte.. marulu, hıyarı.. kara lahanayı, maydanozları iri iri doğruyoruuum, tuzluyoruum, limon sıkıııp; işte salataa. Süre bitti ha; olsun, tatlıya zaman mı kalmadı? Aloo, baklavacııı, yarım kilo cevizli.., ha.. yarım saate gelir mi, eyvallah koçum...
Adama bak, hâlâ "ben salatada hıyar olmam" diyor; peki maydanoz ol desem ona da küsersin şimdi... Kapatıyoruz, program bitti canlarım, hade bakayım, hadee!..