Polis döven...
Polisleri severim; bu sempatinin ardında belki de "polis gücü"yle yaptığımız gençlik maçlarında 1"1 berabere kalışımın derin bir etkisi vardır.
Yıllar önce Türkiye Günlüğü dergisinde yazmıştım lâkin tekrarı gerekiyor: Benim adım vaktiyle "bizim camia"da "polis döven"e çıkmıştı. Efendim gençlik günlerindeyiz ve SBF'ye boykot kırmaya gidiyoruz. Bizimki boykot kırmaktan ziyade gıcıklık olarak nitelense yeridir. Topu topu beş altı kişiyiz ve bütün yaptığımız iş fakülteye girip imtihana katılmak ve boş kağıt verip çıkmak. Bu kadar kolay sanmayınız; fakülteye giden yolun her adımında, "nereden kurşun gelecek, ne zaman önümüzü kesecekler" diye içimden alıp vermekteyim. Fakültenin karşısındaki kahvenin önünden geçerken, birden apartman aralığından üç dört tane sivil giyimli genç adam çıkıp yolumuzu kesmezler mi? "Gün gaza günüdür" deyip, üstüme doğru gelen delikanlıya salladım yumruğu!..
Sonra ne mi oldu; yumruk, çene yerine havayı dövdü ve ben o günlerde yeni yeni yeşermekte olan Wang Yu filmlerinde görebildiğim bir Jiu jitsu hareketiyle kendimi yerde buldum. Gerisini hatırlıyorum ama itiraf etmek içimden gelmiyor. Neticede ben şanlı Türk polisine karşı "müessir fiile teşebbüs" suçunu işlemek niyetini içimden geçirmiş olmakla kalırken, "gazâ arkadaşlarım" olacak kalleşler adımı "polis döven"e çıkardılar. Ne olursa olsun, bu havayla epey gezdim. İşin içyüzünü bilmeyenler uzaktan bakıp, "polis döven bu muymuş?" diye burun kıvırıyorlardı; belli ki beni "yere bakan yürek yakan gelin" tipinin masum yüzlü erkek versiyonu olarak görüyor ve saygı duyuyorlardı.
Hiç bozuntuya vermedim tabii.
Polis gücü bir sene sonra rövanşı aldı. Yine bir mitingdeyiz ve şehrin en büyük meydanında kanunsuz gösteri tertiplemekteyiz. Bir ara baktım polis bizim arkadaşları dağıtıyor. Ağabey tavrının bütün haşmetiyle "dağılmayın, direnin" filan diye cart"curt ederek polisten kaçanları göğüslemeye çalışırken polisin biri, "bak hele şuna, bir de dayılık ediyor" deyip lastik copu omzuma konduruverdi. O anda benden daha basiretli arkadaşlar tarafından olay mahallinden uzaklaştırılmasaydım bu gençlik maçında yediğim cop darbesi muhtemelen bir düzineyi bulabilirdi. Uzatmayalım; o hadiseden sonra polis de, ben de birbirimizi üzecek davranışlarda bulunmaktan kaçındık ve bu skor eşitliğinden sonra görevini yapan trafik ekipleri dışında polislerle üzücü bir temasım olmadı. Belki de bu yüzden, gazetelerde ara sıra görmeye alıştığınız polislerin özlük haklarını ilgilendiren bir destek yazısı kaleme almak için kendimi yetkili hissetmeye başladım.
Geçenlerde bir elektronik mektup aldım. Aslında açıklamasında hiçbir mahzur olmamasına rağmen arzusu üzerine kimliğini saklı tutacağım polis okuyucum, sadece kendinin değil, kendisi gibi 20 bin polis arkadaşının ortak sıkıntısını dile getiriyor; dinleyelim:
"Bizler hem sebeb"i rızkımız hem de görevimiz olarak bayram, yılbaşı demez çalışırız. Cenazelerimize dahi yetişemeyiz. Babamın cenazesine 1987 yılında yetişemedim cemaat beklemeyip defnetmişler; babamı kabrine amcaoğlu indirmiş. Yani bize her gün bayram; bayramlarda nöbetlerimiz daha çok artar.
ÖSYM, Açıköğretim, sürücü, ehliyet kursu yazılı imtihanları yapılır; sabah altıda görev alırız. Bizden sonra görev alan bina sınav sorumluları 40, salon görevlileri brüt 35 milyon ücret alır. Statlarda görevli hakem, saha müşahidi, özel güvenlik görevlileri 100 ile 25 milyon arasında ücret alırken biz garip polisler 5 kuruş bile almayız. Sabah altıdan önce belediye otobüsleri bile sefere çıkmadan otostopla varoşlardan kalkar belirlenen görev yerlerine gitmeye çalışırız. Akşam görev sonu eve dönerken halk otobüsünde kimlik gösterince muavinler surat ederler. Öyle ki elinden gelse kaldırıp otobüsten aşağı atacak! Bu görevlerde herkes azdan çoktan ücret alırken polise neden verilmez? Bunu kendi uygun lisanınızla köşenizde ÖSYM, Futbol Federasyonu ve Yüksek Seçim Kurulu yetkililerine sorarsanız, 200 bin polis adına size müteşekkir kalırız... "
Mektup böyle. Asayişle ilgili görevleri anladık ama polis memurlarının, asayişle ilgili olmayan yerlerde görevlendirilmesi açıkça "angarya" değil midir? Maçlarda binlerce insan sahaya bakarken polislerin maç boyunca yüzlerini tribünlere çevirerek beklemeleri hep içime dokunmuştur meselâ. Futbol endüstrisi milyarların telaffuz edildiği dev bir iş kolu ve netice itibariyle bir eğlence; keza konserler, açılışlar, bitip tükenmek bilmeyen sınavlar da öyle. Polise ihtiyaç duyulan bütün özel faaliyetlerde emniyet güçlerine yaptıkları hizmet karşılığı ücret ödenmesi bence en tabii haktır. Polislere daha fazla maaş verilsin teklifi beni aşar; ama polislerin anayasa tarafından yasaklanmış her nevi angarya hizmetine koşulan modern köleler ordusu gibi görev yapmasına da gönül razı olmuyor vesselam.