Okumak bizi bozar; biz böyle güzeliz!
Hitler'in kitabı çok satıyormuş; satar tabii, adamın başka kitabı yok ki. Varı yoğu bir "Kavgam" var o kadar. İnsanlar merak ediyor, "Yahu bu Hitler nasıl bir manyakmış ki bunca sene başta Avrupa olmak üzere neredeyse dünyanın bütün ordularını birbirine katıp ortalığı velveleye vermiş." diye satın almış olabilirler.
Belki haberiniz yok; ortalık birbirine giriyor. Efendim Hitler'in ünlü "Kavgam" isimli eseri Türkiye'de elli bin civarında satış yapmış; bazıları "hayır efendim yüz bin vardır mutlaka" diyorlar. Bazı çevreler ciddi ciddi panikte, "Kim basıyor bu muzır kitabı, kim satıyor, kim okuyor? Okuyanlar ne yapacaklar?!" diye pipirikleniyorlar.
Bakınız şuraya yazıyorum; "Bir şey olmaaaz!"
Bir kere bu "bize bir şey olmaz" lâfı, millî temsil niteliğini haiz bir cümledir; alışkanlık eseriyle söylemiyorum, gerçekten iddia ediyor ve tekrarlıyorum: Bir şey olmaaaz!
Günün birinde Türkiye Nazi Partisi, pardon Nasyonal Sosyalist Türk İşçi Partisi kurulur da çatır çatır iktidara geçerse, bu yazıyı kesip bana gönderiniz; "Bak olmaz olmaz diyordun, ne oldu?" diye beni mahcup edersiniz.
Hani Temel'in mezartaşına yazdırdığı o kitâbe gibi. "La uşaklar" diye yazmış Temel, "İçki günah dediniz içmeduk, sigara sağliga zararli dediniz biraktuk, yaği, uni, şeçeri terk et, ömrin uzar dedinuz terk ettuk; ee, n'ooldi!"
Yok yok, korkmayınız, çekinmeyiniz. Türkiye'de Nazizm, faşizm, karagömlekliler, yeşil pantolonlular filan gibi teşkilatlar olmaz. Hitler'in kitabı çok satıyormuş; satar tabii, adamın başka kitabı yok ki. Varı yoğu bir "Kavgam" var o kadar. İnsanlar merak ediyor, "Yahu bu Hitler nasıl bir manyakmış ki bunca sene başta Avrupa olmak üzere neredeyse dünyanın bütün ordularını birbirine katıp ortalığı velveleye vermiş." diye satın almış olabilirler.
Satın almakla iş bitmiyor ki?
Şimdi bizim safların hesap etmediği husus bu işte. Bir kitap çok satılıyor diye "çok okunuyor" hesabı yapıyorlar. A benim akıllılarım, vaktiyle boyalı matbuat Türkiye'de en azından yarım milyon eve meydan Larousse ansiklopedisini sokmaya muvaffak oldu. Şimdi Temel gibi sorayrum,
-N'ooldi?
Yahu insaf, Türkler şu Meydan Larousse Ansiklopedisi'ni okusalardı 'Aydınlanma Devrimi'ni on kere çatlatmakla kalmaz, hepimiz "nûrun âlâ nûr" kesilirdik de konuştukça ağzımızdan, burnumuzdan ışık demetleri, şualar, ışınlar fışkırmaz mıydı?
"Haydi ordan, konuyu çarptırma, ansiklopedi okunmaz, icap ettikçe bakılır" diye orada diliyle-dişi arasında muhalefet yapan arkadaşa sesleniyorum: Hiç mi bakılmaz birader, hiç mi kapağı açılmaz?
Misyonerlere gülüyorum; İncil dağıttık diye akşam eve gidip seviniyorlardır. Boşuna sevinmeyiniz güzel kardeşlerim, o İnciller okunmuyor. Türklerden bazısı dolduruşa gelip Hıristiyan olmaz diye yemin-billah etmiyorum; olabilir fakat İncil okumaz; İncil'i sevmediğinden, hürmet etmediğinden değil.
Okumak Türk'ü bozar da ondan!
Filmini yapın, seyreder; dedikodusunu yapın kulak kabartır ama kitabı okumaz. Ne yapar? Alır vitrine koyar. O kitaba bakar, kitap da ona.
Ben Kâbe'nin iç avlusunda, "Peygamber Efendimiz burada mı yatıyordu?" diye sağa sola soran hacı adayları görmüş bir adamım. Okumazlar diyorsam, inanacaksınız.
Hitler'in "Kavgam"ı seksen-yüz bin sattı diye abdest kaçırıp uyku-tünekten mahrum kalanlar bilmez ki Türkiye'de en büyük yayın tirajını vaktiyle "Beyaz Saray kitap endüstrisi" diye adlandırdığımız dinî kitaplar yapmaktadır. Amme, Yâsin, Tebâreke cüzlerinden, namaz hocası kitaplarından bahsetmiyorum; her biri lâakal sekiz, on cilt tutarındaki tefsirlerden, hadis mecmualarından, siyerlerden, "İhyâ"lardan, "Kimyâ"lardan söz ediyorum. Eğer satıldığı kadar da okunmuş olsalardı, Anadolu'nun her kasabası Mısır'daki Ezher gibi dinî ilimlerde söz sahibi birer akademi haline gelirdi yahu.
Tirajla okumak arasında fiili bir ilgi yoktur Türkiye'de. Vaktiyle solcuların kitapçı dükkanlarında her biri tuğla kalınlığında ve duvar intizamında sol klasikler sergilenir ve elbette satın alınır, evlere götürülür, ince inşaat demiri profilli dandik kütüphanelerin raflarına yerleştirilirdi. Solun şimdiki hâl-i pür melâline bakarak rahatlıkla, "bunca kitaptan pek azı okunmuştur" hükmünü veriyorum. "Hayır efendim döne döne okuduk; bizi çok okumak bu hale getirdi." diyen varsa cevabını zevkle yayınlamak isterim.
Barbara Cartland diye bir hanım romancı vardı meselâ; bizim Kerime Nadir Hanımefendi'nin Anglo-Sakson versiyonu; çok kitap satmıştır Türkiye'de; Kerime Nadir de öyledir. Üstelik bunlar, "satın alındığı halde üstüne üstlük bir de zahmet edilip okunan" kitaplardandır. Ne yazık ki bu tirajlar, Türkiye'de romantizm patlamasına yol açmadı. Beyaz atlı prenslerini bekleyen bütün romantik kızlar, nasiplerine çıkan ilk mütayitle ev bark olup işlerine baktılar; şimdilerde ise gözetleme evlerini röntgenlemekle meşguller. Bu önyargımdan hareketle, "bu adam kendi milletine hakaret ediyor; Türkler kitap almaz, alsa da okumaz; okusa da mucibince amel etmez demeye getiriyor" diye savcılığa suç duyurusunda bulunan birileri çıkar mı, bilemem; en azından yazı 1 Nisan'dan önce yayınlandığı için takipsizlikle yakayı kurtarabiliriz, ama önyargılarım kolay kolay sarsılmaz.
Rahat uyuyunuz ey vatanperverler, boşuna abdest tazelemeye kalkışmayınız ey her rüzgardan rutûbet kapanlar; ben profesör olduğu gün kitaplarını "artık ihtiyacım kalmadı" diye mezada döken ilim adamları da biliyorum.
Hitler'in kitabını okuyarak Nazi çeteleri kurmaya kalkışanların yaratacağı tehlike, Maarif Vekâleti'nin vaktiyle Batı ve Yunan klasiklerini bol miktarda basıp ucuza satarak memlekette Rönesans'ın zuhur edeceğine dair besledikleri ümit ile aynıdır.
Bize bir şey olmaz, biiir. Okumak bizi bozar iki!