Naklen yayın

-Evet sevgili seyirciler, şu anda iki gazeteci arkadaşımla birlikte Beyaz Saray'ın bahçesindeyiz. Birazdan Başbakan Erdoğan da burada olacak. Onlar gelene kadar biz bu ziyaretin anlam ve önemi üzerinde duralım biraz. Ne diyorsun bu işe Ömerciğim; Amerikalılar çağırmadan Başbakan'ın buralara kadar gelmesi doğru mu sence?

-Valla Memetaliciğim, bizimkiler oval ofisten dayak yemeden çıkabilirse bu Türk diplomasisinin son yıllardaki en büyük başarısı olur. Niçin, çünkü biliyorsun tezkere olayında biz Amerika'yı üzdük.

-Üzdük az bile, kırdık, incittik, rencide ettik!

-Çok ayıp bir şeydi yani; yüzlerim yer oldu. Utancımdan gayet iyi hatırlıyorum, bir hafta telefonlara çıkamadım ben şahsen.

-Peki sen ne diyorsun Necati, özellikle Türkiye'de bu kadar Amerikan aleyhtarı bir kamuoyu oluşmuşken Başbakan'ın niyeti burada özür dilemek mi sence?

-Memetali abi bu çok boyutlu bir olay, az önce ismini veremeyeceğim bir Beyaz Saray yetkilisi ile görüşüyordum bir yerde, dediği aynen şu; 'Ne yüzle geliyorsunuz' diyorlar. Doğrusu düşününce adamlara hak vermemek elde değil.

-Az önce çimleri sulayan beyaz tulumlu biriyle konuşuyordun galiba, ne diyor başka?

-Abi adamlar çok kızgın; bakma sen öyle bahçıvan kılığında dolaştıklarına, güvenlik gerekçesiyle tedbir şeysi alıyorlar etrafta; biliyorsun bugünlerde Amerikan hedeflerine saldırılar hayli arttı.

-Sahi yav, ben de iki saat önce köşebaşındaki pubda bir soğuk bira içiyordum; barmen de aynı şey üzerinde durdu. Siz önce gidin ev ödevinizi doğru çalışıp gelin filan diyor adam.

-Haklılar abi, bizim tezkere meselesindeki tutarsızlığımız heriflere milyonlarca dolara mal oldu, bunu unutmazlar elbette.

-Ben de onu söyleyecektim Ömerciğim, bizde Amerikalılar, Avrupalılara göre biraz kaba saba bulunur filan ama haklarını yememek lazım; en azından hesapları iyidir ve hafızaları hayli güçlüdür. Mesela sabah oteldeki odadan çıkıyorum, kat temizlikçisi kadınla karşılaştık kapıda. "Oo mistır Memedali, sizin prayministırın işi veri veri hard." dedi. "Vaay" dedim. "Okey okey" dedi.

-Ben de o konuyu irdeliyordum zaten Memedali, sen tutuyorsun Suriye'ye filan gidiyorsun. Yahu adamlar burada bu gibi jestlere illet oluyorlar. Sonra İran'la sarım-gülüm olmalar filan. Adamlar unutmuyor, bir kenara yazıyor, sonra işte bugün olduğu gibi tak diye dosyayı önüne koyuveriyor.

-Ömer, Edelman'ın durumunu da unutmayalım bu arada. Adama resmen ayıp ettik valla. İyi mi oldu; bak şimdi Türkiye'den kırgın ayrılıyor koca büyükelçi. Amerikalılar bu gibi durumlarda derler ki.

-Bir hareketlenme var, geliyorlar galiba..

-Gelse ne olacak abi; tamam misafirsin, içeri alırlar, belki bir sütlü kahve filan da ikram ederler ama ben bu görüşmelerden bir şey çıkacağını da zannetmiyorum açıkçası.

-Zaten gelen giden de yok galiba, dondurmacı kamyonu değil mi, baksana Necati gözlerim iyi seçmiyor uzaktan.

-Dondurmacı değil, çöp kamyonu galiba.

-Öyle mi, ben yine misafirlerime dönüyorum sevgili seyirciler. Başbakan'ın Beyaz Saray ziyareti az sonra başlayacak.

-Geliyorlar abi, bu defa bizimkiler, flamayı gördüm arabanın önünde.

-Kim karşılıyor kapıda, o önemli; Bush gelmez değil mi aşağıya Necati?

-Bush inmez aşağıya Memedali abi, sen Beyaz Saray protokülünü benden iyi bilirsin, Blair gelmiş olsa belki.

-Ama birileri var işte orda, sen tanıyabildin mi Necati, bizimkiler de arabadan iniyorlar işte. Ne kadar sürer dersin Ömer bu içerdeki görüşme filan?

-Yarım saat sürerse büyük başarı olur; bence onbeş dakikada bağlarlar işi.

-Kulaklıktan uyarıyorlar, yazılı programda bir saat gösteriliyor içerde kalma süresi.

-İşimiz daha zor öyleyse, Bush basar fırçayı şimdi.

-Hesap sorar diyorsun?

-Kesinlikle abi, şu Irak politikamıza bakar mısın mesela; teröristlerin neredeyse cenaze namazına gitmediği kaldı bizimkilerin.

-Kendi düşen ağlamaz Ömerciğim; bence Amerikalılar bizi defterden epey önceden sildiler, şimdi de bir güzel azarlayıp...

-Necati, sence Bush bizim hükümeti defterden sildi mi dersin; çünkü bakıyorum bütün göstergeler Türkiye'de Amerika'nın yeni bir partner arayışında olduğunu gösteriyor sanki?

-Diplomaside şöyle bir olay vardır Memedali, "Al gülüm ver gülüm" Şimdi şahsen ben bizim Başbakan'ın yerinde olmak istemezdim şu anda. İşleri zor yani.

-Haklısın Ömerciğim, bakalım içerden ne sonuçlar çıkacak; gerçi ne çıkacağı üç aşağı beş yukarı belli ama insan yine üzülüyor.

-Elbette Memedali, ama artık alıştık gibi bir şey. Ülkede iç siyasete dönük konuşmak, dışarıya çıkıp azarlanmak artık alıştığımız bir tablo haline geldi. İşte çıkıyorlar galiba; şimdi yüz ifadelerinden içerde neler konuşulduğunu anlamaya çalışacağız.

-Evet sayın seyirciler, şu anda yanımızda vücut dili okuma uzmanı Dr. Whatson bulunuyor. Mister Watson, neler oldu sizce içerde?


Kaynak (Arşiv)