Münevver Teyze ile Sadık Amca
Basınımızda son zamanlarda çok eğlenceli bir âdet çıktı; genellikle spor sayfalarında tesadüf ettiğimiz bu yeni basın geleneğine göre yazar, sanki bir başkası kendisine soru soruyormuş da o da ayaküstü, alelacele cevaplandırıyormuş gibi sütun dolduruyor. Sorular siyah harflerle, cevaplar da italik dediğimiz eğik tarzda basıldığı ve bü tün yazı konuşma dili üzerine kurulduğu için sanki röportaj havası veriliyor. Okuyucu da sıkılmadan rahatça okuyor.
Valla iyi fikir; bugün ben de öyle yapacak ve çok hassas, nâzik bir mesele hakkında "meçhul" bir gazeteci tarafından yöneltilen sorulara "ayaküstü" cevap vereceğim.
-Aradan bir hafta zaman geçti ama yine de soralım; Sevgililer günü hakkında ne düşünüyorsunuz?
-Öhhö öhhö... Ben Fenerli Nobre'nin centilmenlik dışı hareketi hakkında soracaksınız zannediyordum, nereden çıktı bu sevgili filan şeysileri?
-Cevap verecek misiniz; istediğiniz soruyu cevapsız geçme hakkınız var ama cevap yerine soru işareti koyuyoruz, ona göre!
-Tamam, bundan önceki cevabı sil teypten, yeniden başlayalım. Evet, efendim... Sevgililer günü bence hem iyi hem kötü bir şeydir.
-Nasıl yani?
-Şöyle: Kötüdür çünkü, ortaokul çağındaki çocuklar bile havalara girip bir ay öncesinden birilerine hediye almak için para biriktirmeye başlıyorlar. Lan bacaksız, ne zaman adam oldun da sevgili peydahlamaya kalkışıyorsun? Değil mi ama?
-Lan dediniz de; bu kelimeyi Başbakan'ın söylediği mânâda mı kullanıyorsunuz?
-Yok yav, lan demek bizim Anadolu'da "yavrum, evladım, arkadaşım, dostum, koçum, yiğidim" gibi birçok anlama gelir. Meselâ bakınız bazı dedeler torunlarını severken "vay felanoğlu felan, gel seni bir öpeyim" derler. Torununa ne diyor bak; felanoğlufilan, peki kendisi ne oluyor; felan her kimse ta kendisi. Anladın, ona benzer bir durum yani?
-Sevgililer gününe dönersek,
-Dönmesek!.. Şaka şaka. Efendim bacak kadar çocukların bu havalara girmesi iyi değil elbette. Peki bacak kadar çocuk değil de "felan" kadar genç ise ne olacak? Bu durumu hoşgörüyle mi karşılayacağız? Öyle elâlem sanki illa bir mecburiyet imiş gibi kendisine bir sevgili mi tedarik etmek zorunda? Yook! Hani aksâta açılsın, esnaf üç beş kuruş fazla ciro yapsın diye icad edilmiş bir numara...
-Üstelik Hıristiyan âdeti değil mi?
-Onu bilmem; Noel de Hıristiyan âdeti ama kırılmış gibi kutluyor millet; üstelik tramvayı da Hıristiyanlar icad etti ama biniyoruz pekâlâ.
-Peki, iyi tarafı nedir bu günün?
-İzah edeyim; iyi tarafı şu: Meselâ Sadık Amca 61 yaşında, eşi Münevver Teyze de diyelim 54'ünde. Şimdi bunlar o yaşa kadar aşk-meşk nedir bilmeden gül gibi geçinip gitmişler. O güne kadar bir vesile ile "Ben seni seviyorum Münevver" veya "Ben sana âşıkım Sâdık" demek akıllarına gelmemiş. Derkeeen Sâdık Amca, "Yav bugün sevgililer günüdür; bizim Münevver'e şuradan bir çiçek alayım bari." diyor ve çiçeği akşam eve götürüyor. Peki, n'ooluyor?
-Bilmem, n'ooluyor?
-Münevver Teyze mest oluyor mest. Saadetten ağlıyor ve ağlaması kesilince Sadık Amca'ya, "Aşkolsun Sadık Bey, yıllardır bu ânı bekledim, son zamanlarda ümidim iyice kesilmişti ama şimdi beni çok mutlu ettin. Allah ne muradın varsa versin!" diye dua ediyor.
-Ee!
-Daha n'oolsun yav? İyi bir şey işte. Münevver Teyze mutlu oldu; çünkü gençliğinden beri kendini ilk defa filmlerde, romanlarda olduğu gibi kocasının sevgilisi, en değer verdiği kişi gibi hissetti, onurlandı.
-Peki Münevver Teyze, Sadık Amca'ya hediye vermedi mi?
-Vermez olur mu? O da hemen ölümlük-dirimlik sandığına koşup, bohçanın dibinde sakladığı kenarı nakışlı âlâ bir Bursa havlusunu çıkardı ve "Sadık Bey, azımı çoğa tut; gönlümden daha fazlası geçti ama halimizi biliyorsun; bu havlunun kenarlarını kendi elimle nakışladım. Benden sana muhabbetimin nişanesi olarak kabul et." dedi.
-Sadık Amca ne dedi?
-Sâdık Amca'yı aniden öksürük nöbeti tuttu. Bir şeyler söyleyecekti ama beceremedi. Sanki o anda konuşamazmış, boğulmak üzereymiş numarası yaparak, eliyle eşinin sırtına tasdik, yani "sağol, aldım kabul ettim, çok duygulandım" makamında pat pat yaparak dokundu.
-Vay bee... Sonra ne yaptı abi?
-Ağır ol hoop, bakıyorum konu pek sardı seni?
-Şey özür dilerim.
-Tamam affettim; şimdi durumu bir kere daha gözden geçiriyoruz. Bir insanın edep-erkân dahilinde sevdiği kişi her kim ise, "ben seni seviyorum ey fişmekân; neyse ki bu mânâsız geçen hayatımda senin gibi güzel bir parantez var" demesinde ne mahzur olabilir ki?
-Bilakis, ne güzel bir şey olur!
-Değil mi? Binaenaleyh iki cihan serveri Efendimiz dahi, "Sevdiğinizi sevdiklerinize hissettiriniz" buyurmamış mıdır? Mesele bu muvacehede telakki olunur ise ne âlâ ne hoş; yalnız bu müsamaha bacak kadar çocukların oyuncağı da edilmemelidir binaenaleyh!
-Çok teşekkür ederim efendim, sizi seviyorum efendim!..
-Keh keh; ben de, ben de...