Kahrolsun Alamerikanizm!
Kenan Paşa vaktiyle, "general olmasaydım postacı olurdum" demişti ya, benim de gönlümde yatan ikinci meslek marangozluktur. Aslında bu mâsum hobimi fikir halinde bırakmayıp kendimce ufak-tefek avadanlıklar tedarik ederek küçücük sandıklar, gemi maketleri filan yapmaya koyulmuştum bir zamanlar. Zemin kattaki evimizin arka balkonu bahçeye açıldığı için evin milli güvenlik konseyi genel komutanının hışmını fazlaca celbetmeden gönlümü avutuyordum. Testereydi, rendeydi, çekiçti, zımparaydı derken mütevazı da olsa takımları da ucun ucun tedarik ediyordum; ta ki, arka bahçenin balkonuna iki metre boyunda bir planya tezgahı koyma tasavvurum hanımın kulağına gidinceye kadar...
Olmadı tabii; sağı solu paslarla kaplı bir planya için aile saadetimizi tehlikeye atamazdım. Neticesi benim için kötü bitti: "Yasak!" denildi, "tamam, testere mestere, talaş üreten ne kadar âlet varsa yasak!"
Kağıt üzerinde çizim yaparak marangozlukla uğraşmanın zevkini inkâr etmiyorum ama ortalığı döküp saçarak sonuçta kimsenin işine yaramayan tahta eşyalar imâl etmenin keyfini vermiyor ki!. Ben de bu yüzden marangozluk hobimi daha mâsum, ev hanımlarının bile itiraz etmeyeceği bir yoldan yatıştırmanın yolunu keşfetmiş bulunuyorum.
Efendim, parayla yayın yapan bir şirketin televizyon paketi içinde "Ev televizyonu" denilebilecek bir kanal bulunuyor. Amerikalılar tarafından işletilen bu kanalda akşam saatlerinde 20 dakikalık bir marangozluk programı var. Her akşam işi gücü bir tarafa bırakıp sinsice televizyon başına geçiyorum.
Bazen, "yahu sen bu hallere düşecek adam mıydın?" diye kendime acıdığım oluyor ama neylersiniz, dünya geçim dünyası; bir de "kadınlar günü" diye bir ahir zaman âdeti icat etmezler mi? Dünya bozuldu dostlar, kıyamet yakındır; nah, şuraya yazıyorum, unutmayın!
Güyâ evlerinde kendi başına kırkından sonra marangozluğa heveslenen benim gibi uysal ev erkeklerine yardımcı olmak için böyle bir program yapmışlar. Program iyi hoş lâkin biraz fazlaca "Alamerikan", yani Amerikan işi. İzah edeyim: Evvelâ tenis sahası büyüklüğünde bir marangoz atelyesi görüyoruz. Atelyede yok yok. Kırk çeşit planya, elli çeşit elektrikli matkap, sekiz on çeşit şerit testere; dekopajlar, cila püskürtme tabancaları, keskiler...
Her şey var ama tek şey yok; bilin bakalım nedir? Kırk yıl düşünseniz aklınıza gelmez: Koca atelyede çekiç yok dostlar çekiç. "Bu herifler çiviyi neyle çakıyorlar peki" demeyiniz; çekiçin bile elektrikli makinesini yapmışlar. Tabanca şarjörü gibi bir kutuya çivileri doldurup makineye takıyorsunuz; tetiğe basınca "fıss" diye bir ses çivinin çakıldığını ihtar ediyor.
Dedim ya tam Alamerikan! Her şeyin elektriklisini kullanıyorlar. Canları da öyle bir tatlı ki sormayın. Bize marangozluk öğretecek adam planyanın başına gözlüksüz geçmiyor; vernik mi atacak, eşek kadar bir maske takmadan işe koyulmuyor. Beni en çok sinirlendiren alışkanlığı ise, marangozluğun bütün lezzetini inşâ eden deneme-yanılma, sonunda hatâ yapıp her şeye yeniden başlama töresini hiçe sayarcasına iki tahtayı birbirine tutturmak için bile önceden bir kalıp hazırlaması. Meselâ diyelim ki çember biçiminde bir ayna çerçevesi yapacak; erinip üşenmeden evvela daire şeklinde bir medefe kalıbı kesiyor. Kalıbı tahtanın üstüne koyup o âna kadar hiç görmediğim alengirlikte şeritli mengenelerden onlarcasını kullanarak sıkıştırdıktan sonra bu defa tahtayı kesmeye râzı oluyor.
E, pes yani, bilader, o kadar medefeyi israf ettikten sonra işin tadı nerede kaldı? Harcı çoktan bahasını geçti bile! Lakin adamların "iktisat" diye bir şeyden haberi yok. Sağa döndün kalıp, sola baktın kalıp, çivi çakacaksın kalıp, tutkal süreceksin kalıp. Neticede şöyle bir manzara çıkıyor ortaya: Diyelim bir sehpa yapılacak; sonunda bir sehpa yapılıyor ama o sehpanın en azından sekiz misli cesametinde medefe kalıp tüketiliyor.
Birader, niçin kendini zahmete sokarsın; git çarşıdan al bir sehpa, sen de rahat et, kalıplar da rahat etsin değil midir yani?
Hâsılı ben bu Amerikan hayat tarzından öyle sıdkımı sıyırdım ki, marangozların padişahını programa çıkarsalar çekilir hali kalmadı. Geçenlerde "yeter be yeter" diye bağırarak televizyonu kapattım. Bir sanayi çarşısı esnafını âbâd edecek miktarda elektrikli avadanlığı bir yere toplayıp da "evde marangozluk" dersi veren kafaya da demediğimi bırakmadım.
STV, bizim kardeş kuruluşumuz; bu tüyo benden onlara bir hediye olsun; yapılacak iş basit. "Kendi işini kendin gör" adıyla bir televizyon programı yayına koysunlar ama öyle uzay teknolojisiyle marangozluk hünerleri göstermek biçiminde değil. Hani şu her evde bulunan keser, bildiğimiz çekiç, attarlarda satılan çivi, el testeresi filan gibi sıradan âletlerle ufak tefek marangozluk hünerleri öğretsin orada bir usta.
Tamam, hanımlar bu işe çok kızar, "yine evde pislik çıkaracak bunlar" diye vıdı vıdı yaparlar ama iyi olur. Şahsen ben çok memnun olurum, seyrederim, kabiliyetlerimi köreltmemiş olurum.
"Rating yapmaz" mı dediniz; ayol siz beni adamdan saymıyor musunuz?
Elde var bir kişi; o bir kişiyi de azımsamayın lütfen; ne demişler, "bir çivi bir nal, bir nal bir at kurtarır, bir at ise koca bir savaş.."