HZXKTRQMÇTWJ!....
Tounch Bey'in tadı yoktu o pazar sabahı. Sokaktan gelen gürültüye kulak kabarttı. "İnsaf yav, resmen sevindirik olduk, kutlama dediğin üç gün-beş gün olur; bunlar altı aydır hâlâ sokaklarda konvoy yapıp klakson öttürüyorlar". Hışımla kalkıp pencereyi açtı. 122. kattan sesinin duyulması ihtimâli yoktu ama yine de bağırdı,
-Klakson yasağı diye bir şey var; duymadınız mı kırolar!
"Güya Avrupa Birliği'ne girdik" diye söylendi; "Birlik kriterlerinde elalemi rahatsız etmek var mı?" Kahvaltı hazırlamak için mutfağa geçerken salon penceresinin önünden hızla geçen bir gölge fark etti. Ardından kulakları sağır eden bir ses..
-Camları kıracaksınız ulan; illallah bu sonradan görme hallerinizden. Parayı veren bir uçan otomobil alırsa olacağı budur işte. Yuh be yuh!
-Ne var ayol ortalığı velveleye veriyorsun sabah sabah; ödüm patladı!
-Uçan otomobilli gerzeğin biri pencerenin önünden geçti, bağırmasa mıydım hanım! Sinir hastası oldum vallahi. Güya Avrupa Birliği'ne girdik. Hah!
-Ay boşver şekerim, kahvaltıdan sonra Bruxelles'deki Belediye Komiserliği'ne telefon ederiz. Çeksinler kulaklarını bunların. Kahvaltı hazır mıydı bu arada?
-Mısır patlağını bulamıyorum, nerdeydi o?..
-Mısır patlağı değil Tounch Bey, patates gevreği!...
-Her ne zıkkımsa, alışamadım gitti şu merede. Nerede bizim mis gibi mandıra peynirleri, o caanım sucuklar, kavurmalar, o güzelim pideler...
-Öğğ.. pastırmalar, kokoreçler, işkembeler...Geçmiş ola canım, eskidendi onlar, o pis, mikroplu, sağlıksız şeylerin nesini özlersin bilmem ki!
-Bize müstehaktır; dedem bu birlik lafı açılınca ortalığı kırar geçirir, giren namussuzdur, alçaktır; iki günlük dünyada gâvurlarla aynı kaptan abdest alamam ben diye gürlerdi de dalga geçerdik adamla.
-Kusura bakma ama dedende Avrupa vizyonu yokmuş kocacım. Bak şimdi kimliğimizi vize ettirince çat kapı Bulgaristan'a, Macaristan'a, Paris'e gidebiliyoruz...
-Lâfa bak lâfa; eskiden de vize alınca gidiyorduk Melissa Hanım n'aaber? Evet, Kırşehir'e gitmek için de vize alıyoruz ama haberin bile yok senin?
-Ayol o geçici bir şey; üstelik ne üstüme vazife yok Kırşehir, Malatya, Adıyaman filan; oraların adı değişeli seneler oldu; Kapadokya diyeceksin, Kapadokya; eski moda isimler geçersiz, unuttun mu?
-Geçiciymiş; geçersizmiş diye diye maymuna çevirdi bu herifler bizi be. Ordunun haline bak, topu topu dörtbin kişiye indi. Askerden çok polis var ortalıkta.
-Kötü mü Tounch, askerler idare ediyor memleketi diye kızardın eskiden?
-Ne âlâkası var Melissa? Bir şeyden şikayet ediyorum diye vurup canını çıkarmak mı lâzım; senden de şikâyetçiyim ama hâlâ beraberiz görüyorsun!
-Gözün dışarda kaldıysa mevzuat müsait şekerim; hangi şırfıntıyla istersen "düzeyli beraberlik" kurabilirsin. Mevzuat müsait... Hattâ...
-Sus, şimdi elimden bir kaza çıkacak, neden bahsediyorduk nereye geldik; sus, bana bir çay demle, banyoya giriyorum ben!
-Gelsin o düzeyli şırfıntılar demlesin çayını; Avrupa Birliği'ne girdik efendi uyan uyan. Yap kendi çayını!
Tounch Bey o hışımla kafasını mutfağın girişindeki duvara birkaç defa vurdu; duvarın o kısmının boyaları dökülmüş, sıvada ise avuç içi kutrunda bir çöküntü hâsıl olmuştu. Böyle yapınca sakinleşiyordu en azından. Alnındaki kan lekesini yıkamak için lavaboya giderken kapı çalındı,
-Kim o sabah sabah?
Apartman yöneticisi Walter Efendi'ydi. Walter Efendi, baba tarafından Avusturyalıydı. Viyana Operası'nın temizlikçi kadrolarından emekli olunca Marmaris'e göç etmiş, kışları ise İstanbul'da geçirir olmuştu.
-Nedir o gürültü öyle Mistır Tounch? Kendinizi nerede sanıyorsunuz? Çok oluyorsunuz ama hakkınızda işlem yapmak zorundayım!
Tounch duvar yerine Walter Efendi'ye kafa atmadığına üzüldü. Alnı o kadar sızlıyordu ki yeni bir darbeyi göze alamadı,
-Get lan, diye terslendi Walter Efendi'ye; sabahın köründe âsâbımı bozma benim; bildiğini yap, yürrü!
Walter Efendi mosmor olmuştu; Almanca bir şeyler homurdanarak gitti. Tounch arkasından kapıyı çarpıp duvar televizyonunu açtı. Spiker Avrupa'da hava durumunu veriyordu; sıra Türkiye'ye gelince ekrandaki yamalı bohçayı andıran harita içini sızlattı. "Ah dedeciğim sen haklıydın; babam bana bu ismi verirken onu evlatlıktan reddetmekte de haklıydın" diye içini çekti.
-Ne o, pazar ayinine gitmiyor musunuz beyefendi?
Melissa Hanım her pazar olduğu gibi gri tayyörünü giyip o komik şapkasını başına geçirmişti,
-Kırk defa söyledim; ben gitmem öyle yerlere; sen git.
-Ayol iki tane adam yüzü görürüz hiç değilse fena mı; üstelik yeni rahip çok güzel vazediyormuş; öyle dinden imandan filan değil korkma; çevreciymiş çocuk. Yeşil yeşil!
-Ben yeşil değil kırmızıyım; eskiden bizim de kırmızı bir bayrağımız vardı da kıymetini bilemedik. Sen git ben gitmem öyle yerlere..
-Ayol kiliseye gitmekle gâvur olmazsın, korkma, sosyal faaliyet bunlar..
-Yemezler, git papazına selam söyle; Tounch dinden imandan, Avrupa Birliği'nden, Nato'dan Cento'dan, Birleşmiş Milletler'den, İMF'den, bütün o zart-zurtların hepsinden çıktı de..
-Aa, delinin zoruna bak; şu çağda söylenecek şeyler mi bunlar; kırk yılın başında ne güzel çağdaşlaşmıştık ayol!
-Hzxktrqmçtwj!....