Fotojeni güzelleri

Fotoğrafı makinenin değil de fotoğrafçının çektiğini öğrendiğim esnada, profesyonel fotoğrafçı olacak çağı çoktan kaçırdığım için üzgün değilim; şimdilerde kendimi işin amatörü sayıyorum.

Amatörlük, bizde daha ziyade siyaset esnafının iştigal ettiği bir hayat tarzıdır ve sair meslek erbabı arasında pek yaygın değildir; o yüzden bizim meslek terbiyemizde amatörlük tehlikeli addolunması gereken bir meşgaledir ve bu cümleye misal olarak kendimi göstermekle yetiniyorum. Frenk dilinde amatörlüğün, başkaları için tehlikeli olabilecek şekline "dilletante" ismi veriliyor; Türkçe'de karşılığı yok ama misâli bulunabilir: Sekiz sene süreyle mis gibi hasta tedavi ettiği halde günün birinde "sahte doktor" olduğu anlaşılarak yakayı savcılığa kaptıranlar, kadrolu sanatçı olduğu halde ömründe bir kere şarkı veya türkü söylemeyi becerememiş müzisyenler, ömürlerini "asker gelsin işleri düzeltsin" teranesini terennüm ederek geçirmiş "demokratlar" bu cümledendir meselâ. Bir de ben. Ne kadar tehlikeli olabileceğimi, amatör sıfatıyla gönlümde yatırdığım "hobi"lerimi sayarsam anlayabilirsiniz: Fotoğrafçılık, sanat tarihi, dülgerlik, marangozluk, mimarlık, tarihçilik, yazarlık, resim, bağlama çalmak, türkü söylemek, nutuk irad etmek (üstelik kekemeliğim mâruf ve müsellem iken), rafadan yumurta pişirmek, şehircilik ve daha neler neler...

İşte bu yüzdendir ki "fotojeni" meselesi hakkında söyleyeceklerimi dikkate almanızı tavsiye ediyorum; fotojeni, fotoğraf vermeye yatkınlık demektir kısaca. Pratikte şu anlama gelir: Her nesnenin veya daha doğrusu kişinin en iyi göründüğü bir açı, ışık ve eda kompozisyonu vardır ki mahâret o kompozisyonu, fotoğrafı çekmeden önce görerek filme geçirmekten ibarettir. Benim gibi hiçbir açıdan iyi resim veremeyenler fotojenik olmadıklarından yakınıp dururlar ki bu asılsız şikayet aslında, "işinin ehli bir fotoğrafçıya düşmedik bir ömür boyu" anlamına gelir. İşten anlayan fotoğrafçı, şekil A'da görüldüğü gibi "tıskaya muska neylesin" vecizesinde öngörülen "tipsiz"lerin bile en azından büyütülüp çerçevelenerek bir duvara asılabilecek derecede "en az kötü" resmini çekebilen sanatkârdır.

"Fotoğraf, teoride kimyanın, fiziğin ve mekaniğin elele vererek gerçekleştirdiği bir dizi ameliye neticesinde ortaya çıkan bir vesika türüdür" tarifi, doğru fakat eksiktir, zira işin sanat boyutu bu tarifte ihmâl olunmuştur; öyle olmasaydı badanacıları da ressamlar loncasına kaydetmek gerekecekti. Fotoğrafın sanat boyutu sadece fotoğrafçıyla sınırlı kalmaz, ucu, "resim seçici"ye kadar uzanan bir dizi görünmeyen sanatkâr"teknikerin de katkısını gerektirir. Resim seçiciyi alalım meselâ; bu kişi, sıradan gibi görünen bir resmi veya görüntüyü, en uygun çerçeve içine alıp vurgulamak suretiyle, kareyi çeken fotoğrafçının bile görmediği bir nükteyi veya anlamı ortaya çıkaran kişidir. Bazı resim ve görüntüler tek başlarına hiçbir anlam ifade etmezler; onları seçmek, vurgulamak ve bir "konsept" içinde seyredene sunmak gerekir; sanattan çok sezgiye dayalı bir maharet gibi görünüyor bu ama bilinmelidir ki kamuoyunu teşkil eden topluluğun içinde sayılan herkes, görüntüyü kaydedenden ziyade seçen kişiyle muhataptır.

Teorik mâlumatı daha fazla uzatmanın âlemi yok: Geçenlerde gazete karıştırıyordum, bir baktım, elinde Bursa kılıç"kalkan ekibinin folklor gösterisi esnasında kullandıklarına benzer, pırıl pırıl nikelaj kaplı, turistlere "egzotik Osmanlı silahı" diye yedirilen cinsten bir kılıç tutan seyrek sakallı, beyaz sarıklı, "ulemâ"nın tercih ettiği kesimde dikilmiş latalı bir adam. Arkada "celî" üslûpla siyah fon üzerine beyazla yazılmış Arabi bir ibare; zannımca Kelime"i Tevhid! A, bu adamı tanıyorum ben; zaten hemen kenarında yazıyor: "Kara ses bırakıldı". Vaktiyle kapağı Almanya'ya atarak oralarda "Anadolu İslâm Hilafeti" adı verdiği "güyâ" sürgünde devlet kuran Cemalettin Hoca'nın oğlu Metin Kaplan bu. Almanlar evvela sınırdışı ederek Türkiye'ye iadesi için karar almışken sonradan, "Türkler bu garibanlara işkence yapabilir" vehmiyle salıvermişler.

Adam şahsen ve bizzat fotojenik olmayabilir ama aksesuarı, arkaplanı, kostümü ve duruşu ile fevkalade fotojenik; hani "resmine bak, rejimi korumak için alarma geç" cinsinden bir durum fotojenisi örneği. Üstelik adamlar resim vermekle iktifa etmiyor, içerde rejimi korumak ve kollamak için tetikte bekleyen çevrelerin tüylerini diken diken edecek sivrilikte laflar etmekten de çekinmiyorlar. Gayrı delile hâcet görülür mü; netekim adam kılıcı çekmiş bile.

Vaktiyle bunların bir kapalı spor salonunda düzenledikleri ilkokul müsameresini andıran komik bir gösterileri de vardı hani; 28 Şubat'a tesadüf eden günlerde seyrede seyrede her karesini neredeyse ezberlemiştik. Tahtadan makineli tüfekler ellerinde, uygun adımla yerinde zıplayıp duran tıfıl, sarıklı cübbeli, dünyadan habersiz gurbetçi çocukları... Nasıl korkmuş, rejimin geleceği namına nasıl endişelenmiştik, hatırlar mısınız?

Yerim kalmadı ama fotojeni deyince Aczmendi'lerin medyatik, karizmatik ve elbette fotojenik lideri Müslüm Baba'yı hatırlamadan edemedim. O başkaydı!


Kaynak (Arşiv)