Dur be adam, bir dinlen, biraz sus!
Bir dakika dur be adam, bir dinlen, biraz sus! Sus ve dinle; yıldızlara bak; oralardan çekiç, matkap, motor, fabrika sesi geliyor mu bir düşün! Dünya, insanların gündelik katkısı olmadan da dönebilir kendi ekseni etrafında. Denizlere bak, rüzgârları dinle, seyret ve ibret al.
Tembelliğin manifestosu hükmündeki şu sözü kim, nerede, hangi sebebe müsteniden söylemiştir bilmiyorum; doğru olup olmadığını bir tarafa bırakınız, sırf bir söz olarak güzelliğini teslim edemiyorsanız, kendinizden şüphe etmeniz gerekebilir:
"İnsan dünyaya yorgun doğar ve dinlenmek için yaşar!"
Şu sözün icaz bakımından diğerlerinden ne farkı var; meselâ, "Ey dünyanın bütün işçileri, zincirlerinizden başka kaybedecek neyiniz var, binaenaleyh birleşiniz!" veya, "Yurttaşlar, vatan yine tehlikede!" sözleriyle, tembelliğin en icazlı müdafaasını teşkil eden şu söz arasında edebi parlaklık ve insanları etkileme gücü bakımından ne fark var? Bence yok; hatta tembellik vecizesinin diğerlerine nispetle daha barışçı olduğunu ispat edebilirim. Siyasi olayların tarihine şöyle bir bakınız, her birinin temelinde aklıevvel biri tarafından savurulmuş hoş ama boş ve tehlikeli lâflar göreceksiniz; cüssesiyle kıyaslanmayacak derecede insan canına ve kanına sebep olmuş sözlerdir bunlar. Hepsinin müşterek özelliği de dinleyenlerin sağlıklı düşünme melekesini dumura uğratarak moda tabirle, insanları gaza getirmesi ve onlara kendi canlarının pek de önemli olmadığı yolunda ciddi telkinlerde bulunabilmesidir. İnsanların bu gibi dolmuşlara nasıl bindiği ve dolmuştan inmemek için nasıl kanının son damlasına kadar direndiği ise hâlâ anlaşılamamıştır.
Vâkıa, "İnsan dünyaya yorgun doğar ve dinlenmek için yaşar!" sözüne, en az diğerleri kadar itibar olunsaydı, tarih her halde daha az kanlı bir hikâye teşkil ederdi; "Aman efendim, tembellik de müdafaa olunur şey midir?" diye ortalığı velveleye vermeye lüzum yoktur efendim; şunun şurasında Avrupa Birliği"ne girmemize çok çok elli-yüz veya iki yüz sene civarında bir şey kalmış bulunuyor ve herkes bilmelidir ki Avrupa Birliği"nde her nevi düşünceye hürmet göstermek şarttır. "Ne alâkası var; adam düpedüz çalışkanları enayilikle suçluyor, emeği, sa"y ü gayreti küçümsüyor, insanları atâlete sevk ediyor" fikriyle beni karakollara şikayet etseniz de, oralarda bile bir hâl âşina mutlaka çıkacaktır; bu riski göze alıyorum ama çalışkanlık taraftarlarının dünyayı bu kadar berbâd edip, cümle âlemi sinir yükü bir hâlete sürükledikten sonra dinlenmek için yaşayanları mânevi baskı altına almaya kalkışması katlanılır gibi değildir.
Bir dakika dur be adam, bir dinlen, biraz sus!
Sus ve dinle; yıldızlara bak; oralardan çekiç, matkap, motor, fabrika sesi geliyor mu bir düşün! Dünya, insanların gündelik katkısı olmadan da dönebilir kendi ekseni etrafında. Güneş etrafındaki yıllık devrine gelince Hazreti Âdem"den bugüne bütün insanlar bir araya gelip "hınk"lasalar, böyle bir şeye güç yetirebilirler miydi? Muhâl ihtimâl. Denizlere bak, rüzgârları dinle, seyret ve ibret al. Sükûnetin niçin huzurla birlikte anıldığına dikkat kesil. Sükûnet ki atâletin sesi değil midir; atâlet dediğin hareketsizlik, hareketsizlik ise en mânidar eylem biçimi.
"Kendini tanı" diyor onca öğreti, nasıl tanıyacaksın? El işte göz oynaşta olmaz o iş; duracaksın, bir yere oturacaksın, bütün adalelerini gevşetip zihnini tek şeyde teksif edeceksin. Zaten yogacılar da öyle yapıyor. İşin inceliğini bilmiyorum, kursuna gitmedim; bütün bildiğim boyalı gazetelerin entel pazar ilavelerindeki yoga haberlerinin iri başlıklarından ibaret; kasılmayın, gevşeyin, gürültüden uzak durun, kendi içinize dönün, dilinizi damağınıza yapıştırın ve nefes alışınızı kontrol edin filan gibi şeyler söylüyorlar. E, aklın yolu bir! İnzivada yaşamayı tercih eden onca kâmil insan, herhalde bir şey biliyor olmalılar ki insanlardan uzakta, sâkin yerlere çekilip fiziki aktiviteyi en aza indirerek kendilerine gelmeye çalışıyorlar hep. Ayol bunca aklı başında adamın tuttuğu yol, şu benim sahibini bilmediğim sözün, yani "İnsan dünyaya yorgun doğar ve dinlenmek için yaşar!" sözünün ta kendisi değil mi?
E, aynen öyle!
Efendim medeniyet ilerlemezmiş! İlerlemesin be; teknik yerinde sayarmış, kimin umurunda ve siz bu gibi tehditlerle kimi korkutmaya çalışmaktasınız bakalım? Eğer insanlar çalışmanın iyi bir şey olduğu yolundaki o baskıcı propagandanın esiri olmasalardı, onca adaletsiz iş ve zulüm gerçekleşebilir miydi acaba? Çevre kirliliği olur muydu, dünya savaşları çıkar mıydı, otopark sıkıntısı yaşanır mıydı netekim?
Günün birinde bütün bildiklerinizin, size vaktiyle öğretilen bütün doğruların işte on paralık bir üfürükle böyle çatır çatır yıkılıverdiğini görseniz ne yapardınız? Hemen "Tembeller Fırkası"na mı yazılırdınız, yoksa, "olmaz öyle şey, çalışmak iyidir; ben işimin başına gidiyorum" deyip öğretilmiş cehaletinizin esâretinde yaşamaya rıza göstererek kendi hakikatinizle yüz yüze gelmekten kaçar mıydınız?
Çalışın bakalım çalışın; işçi emeklilerinin, memurluktan tekaüde ayrılanların hâlini görüyorsunuz; çalışın ki siz de onlar gibi olabilesiniz!
Bizden söylemesi; herkes öyle zannediyor ve söylüyor diye kalabalığa uyup giderken biraz düşünmelisiniz; ya otoyolda ters istikamette saatte yüz km. hızla seyreden Temel"in zannettiği gibi herkes yanlış yapıyorsa!