Dövmek istediğim yazarlar

O replik hangi filmdeydi; halim-selim bir adam var, birilerine kızmış, diyor ki, - Bana ninjalık yaptırmayın laynn, dağıtırım buraları...

Kesinlikle bilirsiniz ki, "bana ninjalık yaptırmayın" diye etrafına korku salmaya çalışan birisi, vermek istediği intibâın tam tersi yaradılıştadır ama gittiği her karate filminin her dövüş sahnesinde, "yahu ben de böyle vurduğu yerden ses getiren birisi olsam ne güzel olurdu; elbette önüme geleni dövmezdim ama istediğim herkesi dövebilecek kadar güçlü biri olmanın tadını çıkarırdım en azından" diye düşünüp hayal kurmaktadır.

Neyse ki ben öyle biri değilim; hamdolsun memleketin en saygıdeğer Karate, Aikido, Kungfu mekteplerinden almış olduğum üstün başarı sertifikalarını asacak yer bulamadığım için bir mukavva koliye tepip bodruma indirdim. Benim gibiler bu hissi bilirler, hani övünüyormuş gibi olmak anlamına geliyor bu diplomalar, sertifikalar, başarı şiltleri, madalyalar filan. Ne var ki bizim gibilere dövüş sanatları mekteplerinden mezun olurken sıkı sıkıya tekrarlanan bir öğüt vardır; öğütten çok bir kanun, hatta bir anayasa...

- Sakın dövüş sanatında elde ettiğiniz kabiliyetleri kullanmayınız; eğer canınızı tehlikeye sokacak bir tehditle karşılaşırsanız, onlara sadece dövüşüp kimseye zarar vermek istemediğinizi, şiddet kullanmanın hiçbir problemi çözmeyeceğini, medeni insanların konuşa konuşa anlaşabileceklerini ihtar ediniz. Tehdit yine devam ediyorsa bu defa sizi tehdid edenlere vücudunuzun her yeri ile kolaylıkla bir saldırganı sakat bırakabileceğinizi hatırlatıp, kuşağınızın rengini söyleyiniz.

- Peki hocam, ya adam yine de bulaşıyorsa ne yapacağız?..

- O zaman Çekirge, sükunetle rakibinizin saldırısını beklemeli, asla aynı şiddetle mukabelede bulunmamalısın. Yapabileceğin tek şey, saldırganı üstün savunma teknikleriyle etkisiz hale getirmektir!..

- Nasıl yani hocam, etkisiz hale getirmek ne demek; gözünün üstüne vurup bayıltsam mesela, saldırganı etkisiz hale getirmiş sayılır mıyım?

- Ah çekirge ah... Bari fazla hasar vermeden yap o işi...

Bugünlerde bazı delikanlı yazarlar, birtakım başka meslektaşları hakkında "görürsem iki tane çakacağım; tek üzüntüm, bu esnada birilerinin benden evvel davranmasıdır" diye güzel demeçler veriyorlar. Ben ise tâbir yerinde ise hasedimden buracıkta çatlıyorum adeta.

Niçin diyeceksiniz şimdi?...

Çünkü bir fikir ihtilafını şiddet yoluyla sona erdirmekten daha kısa vadeli bir çözüm olamaz. Televizyon tartışmalarının lisanslı horozlarını hatırlayınız mesela. Nedir öyle saatler boyunca, hatta sabahlara kadar "bıdı, bıdı, bıdı" yapmalar?

- Size katılmıyorum, çünkü demokrasi...

- Okuyun, biraz daha okuyun, eksik okumuşsunuz...

- O sözden o anlam çıkmaz, vaktimiz var mı sayın yönetici, yarım saat verseniz yeter...

Yeri geldi, söyleyim bari; yıllardan beri televizyon tartışması seyretmiyorum, çünkü televizyon stüdyolarında tartışmacıların fizik güç kullanmalarına imkan tanınmadığı için bütün tartışmalar neticede yarıda kalıyor. Halbuki yarıda kalmış, vuzuha erememiş bir tartışma kadar sinir bozucu başka ne olabilir ki?

Sadede gelelim; yazar diyor ki, "bunlar seviyeli tartışmadan anlamıyorlar; yazıyla cevap veriyorum dalga geçiyorlar, yapmayın ayıptır diyorum üsteliyorlar, ee, bunlara anladığı dilden konuşmak lâzım."

Açık söyleyim, son zamanlarda hiçbir basın polemiği bu kadar ilgimi çekmemiş, bu kadar hoşuma gitmemişti.

Fikir tartışması dediğiniz böyle olur; güç kullanılmasıyla sonuçlanır ve mesele orada biter.

Mesela siz hiç babanızla tartıştıktan sonra onu ikna ettiğinizi hatırlıyor musunuz, veya işyerinde patronunuzla bir fikir tartışmasına girişip kazandığınızı?..

Bu tip tartışmalar çabuk ve net bir şekilde sonuca ulaşır; kaybedersiniz çünkü otorite ve güç kazananı belirler.

Kısacası aziz okuyucular, basın erbabının sadece kalem ve fikir kuvvetiyle belirli konuları didiklemeleri ve sonunda da sanki sahiden bir şey yapıyorlarmış gibi, kararı okuyucuya bırakmaları benim hoşuma gitmiyor. Yazar dediğiniz biraz dövüş sanatlarından anlayacak (bu tarif size kimi hatırlattı şimdi?), çıtkırıldım, kalem efendisi olmayacak, külhanbeyi âdâbını ve jargonunu bilecek; haftada en az beş gün body salonlarına gidip kas yapacak, halter kaldıracak, barfiks çekecek. Sütunların üzerindeki baygın ve süzgün fotoğrafları yerine her yazar kendi pazusunun, atlet altından fışkıran adaleli kaslarının fotoğrafını koyacak.

Tamam, siz şimdi "bu adamın başına saksı düştü" filan diye meraklanmaya başlamış olsanız gerektir. Hayır, düşmedi; çok ciddiyim. Ciddi olmadığım tek konu, dövüş sanatları konusundaki parlak kariyerimin aslında bir hayâlden ibaret olduğudur.

Fakat bir de öyle olduğunu düşününce keyiften dört köşe oluyorum; böyle anlarda hemen kağıdı kalemi önüme çekip döveceğim yazarların listesini yapmaya başlıyorum!

Fakat ne yazık ki o esnada kimse aklıma gelmiyor!

Bağlayalım: 21. Yüzyıl'a geldik hâlâ koca koca devletler birbiriyle savaşıp duruyor, üstelik her sene daha iyi silah almak için çoluğun çocuğun rızkından kesip silah tüccarlarına yatırıyorlar. O koca koca devletler güç yoluyla problem çözerken sesiniz çıkmıyor da, ben "yazar dediğin yumruğuna phek olacak arkadaş" deyince mi şaşkınlığa düşüyorsunuz?

Meselâ yani!


Kaynak (Arşiv)