Devrim
Dünya Futbol Şampiyonası, geçen hafta sona erdi; bundan ötürü ev hanımlarının şikayetçi olduğunu zannetmiyorum. Bana öyle geliyor ki futboldan haz edenler de benzeri bir duygu içindedir. Televizyon başında her ânını heyecan ve seyir keyfiyle geçirdiğimiz maç sayısı çok azdı ve hemen her teknik direktör evvela yenilmemenin hesabıyla savunmacı, seyri keyif vermeyen, bol orta saha mücadelesi ve adam markajıyla geçen futbolu ön plana çıkardılar. 60 küsur maç içinde (final de dahil olmak üzere) Fransa-Brezilya maçı dışında futbol açısından doyurucu bir karşılaşma seyretmedim desem yeridir.
Bir futbolsever olarak bu durumu şiddetle protesto ediyor, bu gidişle 2010'da Güney Afrika'da yapılacak şampiyonayı kimsenin seyretmeyeceğini düşünüyorum. Âcilen bir şeyler yapılması futbolu güzelleştirecek, seyir heyecanını yükseltecek yeni tedbirler alınmalıdır.
Bunun için evvelâ 19. yüzyıldan kalma futbol oyun kuralları tamamen değiştirilmeli ve topluma "çağdaş futbol" niyetine yutturulan, pankreas müsabakalarına benzer ve greko-romen tarzı güreşten pek farkı kalmayan oyun güzelleştirilmelidir. Şimdi düşündükçe dünya futbolunu yönetenlerin bu işten hiç anlamadıkları düşüncesine daha çok hak veriyorum. Bir dünya şampiyonluğunu, bir futbolcunun penaltı atmaktaki beceriksizliği tayin ediyorsa bu oyunun kurallarını yeniden ele almanın zamanı gelmiş demektir.
Tekliflerimin sadece futbolu kaldırmakla kalmayıp, aile hayatına da eğlenceli bir boyut katacağının farkındayım; böylece futbol sevmeyenler bile futbolla ilgilenmekten hoşlanır duruma geleceklerdir; garanti!
Meselâ aklıma gelen ilk tedbir, mahalle aralarındaki futbol kurallarından bazılarını yeniden canlandırmaktır; bilirsiniz, nizami olmayan, hatta dikdörtgen biçiminde bile olmayan sahalarda futbol oynanırken "üç korner bir penaltı" kuralına başvurulur. Sıkıcı ve itiş-kakışla dolu korner atışları yerine üç kornere bir penaltı çekilmesi daha iyi olacaktır.
Serbest vuruşlarda baraj uygulamasına son verilmelidir meselâ; rakip oyuncular topa 9 metre değil, en azından onbeş metre uzakta dursalar daha çok gol olur. Kezâ taç atışları da artık elle değil ayakla yapılmalı, böylece rakip kale daha çok baskı altında kalmalıdır.
90 dakika boyunca üç oyuncu değişikliği artık yetmiyor. Bu sayı beşe çıkarılmalı, uzatmalı maçlarda bu sayıya 2 kişi daha ilave edilmelidir.
Teknik direktörlerin kenardan futbolcularla konuşmasının niçin engellendiğini hâlâ anlayabilmiş değilim; bu yasak kaldırılmalı, hatta direktörler sahaya girerek oyunu yönlendirebilmelidir.
Oyundan alınan oyuncunun, aynen basketbolda olduğu gibi yeniden oyuna girmesi sağlanmalı, sarı kart yerine beş-on dakika süresince oyundan ihraç cezası verilmelidir.
Futbol seyircileri için sahaya birşeyler atmak artık ayıp-günah sayılmamalı, ancak sahaya atılacak şeyler stadyum girişlerinde parayla satılarak hayır kurumlarına verilmelidir; bunlar mevsimine göre domates, portakal, armut, Trabzon hurması, Malta eriği gibi yumuşak meyveler olabilir; buna ilaveten vaktiyle otobüslerde yolculara hediye edilen 250 gramlık boyalı su poşetleri ve kimselerin beğenmediği küçük pastalar da satışa sunulmalıdır. Duruma göre beş dakikada bir saha temizlenir.
Hakemlerin kulağına kulaklık, ağzına mikrofon verilmesi olumlu bir gelişmedir. Hakemlerin kendi aralarında konuştukları sır olmaktan çıkmalı, stad hoparlörlerinden anında duyurulmalıdır. Maçtan önce ve devre arasında soyunma odalarındaki taktik konuşmalar da naklen yayın yoluyla kamunun bilgisine arz edilmelidir.
Sadece futboldan nefret eden ev hanımlarının değil, futboldan anladığını zanneden pek çok insanın da akıl sır erdiremediği ofsayt kaidesi artık tarihe karışmalı, beleşçilik teşvik edilmelidir. Bazı güzel goller, stadyum içinde (veya internet üzerinden) yapılacak seri bir digital oylama ile iki gol sayılabilmeli, hatalı karar verdiği ayan-beyan belli olan hakemler maçtan sonra golü sayılmayan takımın oyuncuları ve teknik heyeti ile bir odaya kapatılarak beş dakika süre ile kapılar açılmamalı, içerden sağlam çıkan hakeme gelecek hafta yine maç verilmelidir.
Berabere biten maçlarda penaltı atışları yerine serbet vuruş yarışmaları yapılmalı, orada da eşitlik bozulmazsa, bizdeki ÖSYM benzeri bir sınava tabi tutularak zekâ seviyeleri ile birbirlerine fark atmaları beklenmelidir. Maçlardan önce futbolcu eşleri arasında da yarışma düzenlenmeli, oya, dantel, yemek, çiçek düzenleme vb. gibi konularda müsabakalar düzenlenerek paralel bir hanımlar ligi oluşturulmalıdır.
Futbolcuların kontratlarındaki sert hükümler kaldırılmalı, ihtiyaç halinde bir futbolcu bir veya bir kaç haftalığına bir başka kulübe kiralanabilmelidir.
Bu değerli fikirler beğenilmeyip hafife alınacak olursa ben değil dünya futbolu kaybedecektir; buracıktan önemle hatırlatıyorum.