Devlet ne yapsın?
Neticede iş "devlet kamuyu yönetmemeli" fikrine gelip çatarsa şaşırmamak gerekir.
"Devlet kamuyu yönetmeyecekse, neyle iştigal etmelidir?" problemi o zaman düşünülmeli ama bugün devletin tekeline alıp da ağzına-gözüne bulaştırmadan başarılı olabildiği bir meşgale neredeyse yok gibi görünüyor.
Kimsesiz çocuklar için yurtlar açılmış; "ne âlâ, ne güzel, devlet müşfik bir anne gibi sahipsiz çocuklara bağrını açıyor" diye düşüneceksiniz; yurt meselesinin ucu hafiften kaldırılınca ardından pis kokular yayılıyor ortaya. Şüphesiz iyiniyetle kurulmuş bir müessese, çok da masraf ediliyor ama karşılaştığımız manzara o bîçare çocukların neredeyse kapanın elinde kaldığıdır.
Banka işletiyor; rezâlet. Milletin parasını ya hırsıza-uğursuza yediriyorlar veya "dönülmez akşamın ufkunda"ki müşterilerine kredi olarak saçıp üzerine bir kanun çıkararak borçları siliveriyorlar.
Fabrika açıyor, güyâ istihdam yaratacak, üretime katkıda bulunacak, yine fiyasko! Dünyanın en dandik malını, en pahalı fiyata üretip, alıcı bulamadığı için yine kendisi satın alıyor. İşin garibi, hatasını anlayıp kurduğu tesisi elden çıkarmak isteyince bile "özelleştirme"yi ağzına-gözüne bulaştırıp, milletin parasıyla kendini rezil etmesi.
"Devlet dediğin ahaliden vergi alır" raconuna ittibâ ederek koca maliye teşkilatı kurmuş, ancak toplayabildiği ile toplayabileceği miktar arasındaki fark uçurum mesâbesinde. Vergi cezaları salıyor, ertesi gün affediyor. Denetim gücü son derece zayıf. Toparlayabildiği vergiyi ise çar çur etmekte üstüne yok.
Vergiler yetmez, dışardan yüksek faizle borç alır, ödemeyi beceremez. Ödünç aldığı parayı murdar etmesi de cabadan.
Nerede ne zaman bir ihâle açsa, işin ne zaman başlayıp ne zaman biteceğini, hangi firma tarafından tamamlanacağını, işin kaça çıkacağını, hangi kalitede hizmet satın alacağını asla önceden bilemez. Her ihâle, devlet için bir baht işidir.
Başkalarına iş yaptırmakta beceriksizdir.
Yol yaptırır, altı ay içinde yol kevgire döner; inşaat yaptırır, üç ay içinde duvarları çatlar, ilk küçük depremde içine girilmez hale gelir.
Yumurta alır, cılk çıkar; patates alır, çillendirir.
Almayı bilmez ama satmayı da bilmez. Satıp da kâr ettiği yegâne metâ damga puludur.
Postacılık yapar mektupları kaybeder, iki komşu şehir arasında bir mektubun altı ay sağda solda gezindiği olur; telefon şirketi kurar, teknolojisini tazeleyemez, zararını abonelerden çıkarmaya kalkışır; beceremeyince de özelleştirmeye kalkar. Sağ eliyle yaptığına sol eli mani olduğu için yaptığı on özelleştirme projesinden sekizi evde kalmıştır.
Trafik kanunları çıkarır; denetlemeye gücü yetmez.
Elinden düzgün iş gelmeyeceğini bile bile özel sektörün ilgilendiği hemen her sektörde faaliyet gösterir:
Kitap yayınlar, kimse okumaz; üç otuz kuruş fiyat bile koysa depolarda çürür.
Televizyon işletir; elâlemin yüzelli kişiyle ve mâkul bir bütçeyle çevirdiği her kanal için ortalama ikibin kişi çalıştırır, yine de seyirci celbedemez.
Müzik toplulukları kurar, salonun dörtte birini dolduramaz.
Müze açar; içindekine sahip çıkamaz. Oğlan yer oyuna, çoban yer koyuna gider.
Ceza kanunu çıkarır; beğenmez, beş senede bir genel af ilân eder.
"Okusunlar, adam olsunlar" diye dışarıya talebe gönderir; gönderdiklerinin çoğu, memleketi beğenmediği için geriye dönmez. Dönenler ise ayrıca döndüklerine pişman edilir.
Piyasadan ilaç alır; kazıklanır; Hastane açar, hastalar sağ çıkabildiklerine şükrederler.
Açıktan, yardım olsun diye aylık dağıtır; kimse memnun olmaz.
Adalet dağıtmayı üstlenmiştir; yakasını kaptıranı doğduğuna pişman eder.
Gün gelir, suçlular ıslah olsun diye açtığı hapishaneye sözünü geçiremez.
Dünyanın her yerinde dış temsilcilikleri vardır; ama dünyanın mühimce bir kısmında Türkiye hâlâ feslilerin şalvarlıların sokakta dolaştığı, isteyenin harem kurduğu bir Denizci Sinbad ülkesi zannedilir.
Vatandaşına pasaport verir, günlerce vize kuyruğunda bekleyip üstüne dolar cinsinden ayakbastı vergisi ödenmeden işe yaramaz.
Silahlı kuvvet bulundurur; on senede bir darbeye uğrar.
Dine bile karışır; "cami sizden imam benden" diye bonkörlük eder; ne laikçileri memnun edebilir, ne de dindarları.
Müsriftir, tembeldir, beceriksizdir, dalgındır, acemidir, kararsızdır!
Ee, geriye ne kaldı?
Kötümser olmayalım; gazetecilik sektöründe iyidir meselâ. Resmi Gazete'yi takır takır yayınlar ama içine bir çapraz bulmaca koymayı ihmal eder.
İyi kumar oynatır: Milli piyango, iddaa, spor toto, loto, kazı-kazan gibi faaliyetlerde iyi yüzde alır.
Şükredelim, ya bu kadarını olsun yapamasaydı ne olurdu?