Derin devlet estetizmi

İncelmiş zevkler geliştirmek, medeniyetlerin günbatımına işaret eder derler ve misâl olarak da Lâle Devri'ni gösterirler. Bugünün şartlarıyla bir fantazya kuracak olursak, "derin devlet"e mensup zevâtın işi gücü boşlayarak, kendilerini lojman avlularında veya kamuya ait olup sıradan kişilerin asla duhûl edemeyecekleri bahçelerde lâle, sümbül yetiştirme sanatına vermelerinin, toplam "hikmet"i hükûmet" katsayısında ne denli bir zaafiyete sebebiyet vereceğini tahmin edebiliriz. Ha şakkadanak Avrupa Birliği'ne girmişiz, ha mesai saatlerinde lâle bahçelerinde Nedim'den gazeller terennüm ederek, "felanca soğan, kış soğuğuna dayanmak nokta"i nazarından filancanın fidesinden daha iyi netice veriyor mirim" muhabbetlerinde kaybolup gitmişiz; fark yoktur ve her iki vahim ihtimâl de zevâl işareti sayılmalıdır.

Kendi hesabıma ben, incelmiş zevk ve ihsâslar geliştirmenin zevâlin değil, bilakis "fecr"in habercisi olduğuna inananlardanım. Bizde derin devlet aşiretinin mensupları, sanat zevki itibariyle pek mütekamil sayılmadıkları halde kamu işlerinin pek de yolunda gitmiyor olması, tahminimi güçlendiriyor. Bizimkiler, lâleden sümbülden anlamazlar bir kere; "şuraya çim ekilsin, buraya parke taşı döşensin; kalan yere de turp, maydanoz falan ekin işte, lâzım olur, lâkin hepsi aynı hizâda olsun"dan öteye gitmez bahçe zevkleri. Yaz kış lacivert kruvaze takım giyer, ezkaza pikniğe gitmeleri icab etse eşofmanı tercih ederler. Batı müziğinden söz açılırsa, "fevkalade severim, ruhumu dinlendiriyor, arabeskten nefret ederim" diye konuşmalarına bakılmamalıdır; "kimliği" tam teşekkül etmemiş mugannilerin seslendirdiği taverna havalarına bayılırlar. Mimarlık bahsinde zevklerinin gradosunu, Ankara'yı kaplayan çirkin beton yığınlarına veya emeklilik keyfi sürmek için yaptırdıkları villa ucubelerine bakarak ölçmek kabildir. Sinemaya vakitleri olmaz hiç; denk düşürürlerse evde Cüneyt Tarçın Bey'in tarihi dramalarından birini (ben de pek severim yahu, işe bak!) veya dışardan bakıldığında Türkiye'da hâlâ feodal nizamın hüküm sürdüğü izlenimini veren ve başrollerinde nedense hep, eti kargaburguyla koparılan bir mazlumun feryadını andıran bir "tenorite" (tâbiri şu anda ben buldum; bkz: isimden sıfat türetme sanatı) sesiyle haykıran türkücülerden birinin oynadığı dizilerini seyrederler. Edebiyat ve fikir vadisinde Tenten ve Red Kit zirveyi temsil eder (hayret; ben de çok severim, yoksa...n'ayır, n'olamaz!). Damak tadı mevzubahs olunca ufuklarını içi üzümlü pilavla doldurulmuş kaburga dolması veya üzerinde yağları cızırdayan Adana kebabı doldurur.

Resimden hiç bahsetmeyelim; "netekim" sebebi mâlum"ı cihandır...

Üzerinize afiyet, zevk itibariyle bu satırların yazarı her ne kadar "derin devlet estetizmi"nden numuneler taşımakta ise de, "yüksel ki yerin bu değildir / dünyaya gelişin hüner değildir" diyen şaire de hak vermiyor değildir. İşte bu yüzden, Eurovision pop şarkı yarışmasında Türkiye'nin aldığı birinciliğe öyle "görmemişin oğlu" gibi sevinip havalara sıçramak yerine, "iyi ama ben bu şarkının neden bahsettiğini bile bilmiyorum" diyerek tepki göstermek ihtiyacını hissettiğinde bazı okuyucularından gelen, "daha ne olsun be birader, birinci olduk, daha ne istiyorsunuz" yollu azarlamalarına muhatap olmuş bulunmaktadır.

Evet kabul ediyorum, bende biraz "zor beğenmek" saplantısı vardır ama bu konuda eğitim alırken, "en iyisi hiç beğenmemektir; kat'iyyen bir şeyi çok beğendiğini izhar etmeyesin" şeklinde öğütler veren hocalarımı üzdüğümün farkındayım; ara sıra beğendiğim şeyler de oluyor ne yazık ki!. Sertab'ı pek beğenirim meselâ; özellikle kendisi gibi Türkiye'nin en iyi şarkıcılarından birisi olan Levent Yüksel'le evliyken yaptığı bir albümünü, kendi sınıflandırmama göre "boş yok" diye nitelediğimi hatırlıyorum. Ne var ki vaktiyle açmış olduğum bu kredi, birincilik ünvanını kazanan o kötü şarkıyı beğenmeme kifayet etmiyor. Bu yüzden, benimle birlikte televizyon seyretmek zorunda kalan yakın akrabadan bazı kişilerin neticede dayanamayıp, "sen hiçbir şeyi beğenmezsin zaten" diye yüzüme karşı homurdanmalarını anlayışla karşılıyorum ve cevaben, "hayır efendim, benim de beğendiğim şeyler var; işte siyah"beyaz eski Türk filmlerinden şikayet ettiğimi duydunuz mu hiç" diyerek normal bir insan görüntüsü vermeyi ihmâl etmiyorum.

İnsanı beğendiği ve nefret ettiği şeyler tarif eder; ben size "tariflere sığmamak" denilen şeyin büyüsünden bahsetmeye çalışıyorum. Neticede saygı ve nefret göreceğinizi garanti ederim.


Kaynak (Arşiv)