Dedikodu panosu
Elektronik mektup icad olunalı iletişim hızımız arttıysa da haberleşme kalitemiz düştü. Eski tarz mektubun güzelliklerini medhedecek değilim; kusuru hızlı olmamaktı. Günümüzde mektubun yazılması ile cevap alınması arasındaki süre bazen birkaç dakikaya inebiliyor.
Kağıttan kalemden kopmanın mahzuru da bir başka mesele. Yeni tarz e"posta haberleşmesinin edebini henüz tesis edemedik. Adam isimsiz mektup yazıyor mesela; işin kötü tarafı yazdığı şeyin altına isim koymamanın ne türlü bir ayıp teşkil ettiğinin farkında değil; "canımsın, ciğerimsin" kabilinden uydurma bir isim bulduktan sonra başlıyor ahkâm kesmeye. Ahkâma can kurban, işin bir de hakaret faslı var. Yazar "iyidir, kötüdür" bir şey yazmış; altına imzasını koymuş, sorumluluk üstlenmiş. İmdi bu yazıyı selamsız sabahsız hakaret ibareleriyle başlayıp hakaretle biten galiz cümlelerle tenkid etmenin edeb neresindedir? İnternet haberleşmesini bazılarının "helâ duvarı" gibi tasarruf etmesi şuuraltının açığa çıkmasına da hizmet ediyor.
Aylardan beri ısrarla beher gün en az seksen"yüz tane virüslü mektup, ticaret maksatlı reklam duyuruları gönderenleri, saymıyorum bile. Malumdur bizde her yeni teknoloji, önce çocukluk seviyesinde algılanır, kurcalanır, içi açılıp bakılır, oyuncak edilir ve günün birinde o icadın bir işe yaradığı, adam gibi istifade etmek için onun edebine riayet etmek lüzumu hissedilir. Şimdi de internetin suyunu çıkarmakla meşgulüz. Bizzat üretmediğimiz her yenilik, işte böyle yıllarca elimizde avcumuzda patlıyor.
Hele bir de "mektuplaşma grupları" çıktı ki ayrı bir âlem; az önce adıma gönderilmiş bir mektup aldım. Birisi arkadaşına mektup yazmış, içinde şahsi şeylerden de bahsediyor ama zahir ki ilgimi çeker diye bana da yollamak lütfunda bulunmuş. Eksik olsun kardeşim, bana ne senin mektubundan?
İşte böyle bir mektuptan bahsedeceğim şimdi size; âdet olduğu üzre selam kelâmı edilmeden "küt" diye meseleye giren bir mektup; alıcı yerinde benimle birlikte 20"30 kişinin daha adresi görünüyor. Mevzu kısaca şu: Adamın biri oturup her ne maksada hizmet ise, Osmanlı padişahlarının annelerini araştırmış; netice müthiş arkadaşlar!.. I. Murad'dan beri Osmanlı padişahlarının annesi içinde Türk yok: Ya Bulgar, ya Sırp, ya Rum, ya Yahudi, ya İtalyan, ya Fransız; tek tük Ermeni, Macar, Rus, Çerkes de eksik değil. E, ne olmuş diyeceksiniz? Bir şey olduğu yok; mektup listeden ibaret. "Araştırmacı arkadaş" o kadar nazik ki, yorumu bize bırakıyor. Siz de ister istemez, "vay canına sayın seyirciler" diyorsunuz. Maksat bu olmalı zaten, okuyana, "vay canına" dedirtmek!
Bu lüzumsuz listeyi bana yollamak zahmetini esirgemeyen (aslında zahmet ettiği filan yok; bilgisayarındaki kayıtlı listeye adımı ilave etmekten başka bir fedakarlığa girişmiş değil) arkadaşıma üşenmeyip kısa bir cevap yazdım: "Kardeşim, bu listede vahim yanlışlıklar var, üstelik maksadı da kirli. Böyle abuk subuk şeylerle uğraşacağınıza kendi mesleğinizde derinleşmeye çalışsanız daha iyi olmaz mı?"
Dedik ya, haberleşmenin hızı arttı ama kalitesi düştü diye. İki dakika geçmeden cevap yetişti. "Haklı olabilirsin ama senin cevabın da pek bilimsel sayılmaz, üstelik hissi!"
Hoppala! Al başına belayı. Otuz senelik arkadaşım karşımdaki; birbirimizi severiz, sayarız; şimdi IV. Murad'ın annesinin milliyeti yüzünden birbirimize girmek üzereyiz. Niçin diyeceksiniz? Bende biraz tarihçilik var sayılır ama arkadaşım bırakınız tarihçi olmayı, sosyal ilimle hiç ilgisi olma yan bir meslek grubundan.
Ne yaparsınız siz olsanız? Sizi bilmem, ben kızdım ve cevabı yapıştırdım; "Kardeşim hükümlerimi hissi ve gayrıilmi buluyorsan, ismimi listenden çıkar ki rahat edebileyim.."
Eminim ki dostum, cevabımı aldıktan sonra, "nereden bulaştım bu lüzumsuz işe" diye pişmanlık geçirmiştir. Netice itibariyle sağa sola telleyip durduğu listeyi kendisi hazırlamış değil. İnternette bu gibi dosyalardan binlercesi cirit atıyor; görmüş, ilgisini çekmiş, "dostlarım da bu mühim bilgiden haberdar olsun" diye yollamış ama şimdi dosyadaki bilginin bütün sorumluluğunu üstlenmek zorunda kalıyor; üstelik otuz senelik bir arkadaşı ile hır"gür etmek pahasına. Halbuki kendisinin gayret ve hassasiyet"i diniyyesi, benden füzûndur. İslâm sıfatını almakla kişinin yeni bir hüviyete ve yeni bir şahsi tarihe büründüğünü gayet iyi bilir; "Falanca Fransız, fişmekân Sırp asıllı idi" diye istemeden düşünmeksizin sağa sola jurnallediği padişah annelerinin inşa ettirdiği câmilerde defalarca alnının secde"i Rahman'a değmişliği, niyazını gözyaşlarıyla yıkamışlığı vardır. Keza bir Müslüman'a bühtan etmenin ne denlû ağır bir mükellefiyet olduğunu da benden iyi bilir.
Daha neler var neler: Oniki metrelik insan iskeletinin fotoğrafı bugünlerde çok moda mesela. Bir başkası: Ruslar yerin bilmemkaç kilometre derinliğine mikrofon sallamışlarmış da oradan azap çeken insanların çığlığını duyup tüyleri diken diken olmuşmuş. İsteyen cehennemden yükselen feryatları bile dinleyebiliyor. Mesaj: İmana gel ey insanoğlu!
Öyle ya, cehennem olsa olsa mağma tabakasının içlerinde bir yerdedir!
Vesaire vesaire... İnterneti bir süre daha dedikodu panosu yerine kullanacağımız gerçeğiyle yaşamaya mecburuz galiba.