Alayımız birden aydınız arkadaş!
Bu aydınlanma devrimi, zannedilenin aksine köy elektrifikasyonu veya şehirlerin sokak direkleriyle aydınlatılması türünden bir şey değildir. Bizde aydınlanma deyince ilk anlaşılan şey, bütün nüfusun % 100 nisbetinde okuma-yazma bilmesidir.
Ben şahsen, bir özel televizyon kanalında Kibariye'nin -nâm-ı diğer Kiboş'un- yaptığı "Bizim sınıf" isimli şarkılı türkülü, çiftetellili, eğlenceli eğitim programını seyrettikten sonra sayın Cumhurbaşkanımızın geçen hafta Lozan Kutlamaları dolayısıyla irad buyurdukları basın açıklamasındaki "Türk Aydınlanma Devrimi" kavramını daha çok ciddiye almaya başlamış bulunmaktayım.
Evet, aydınlanıyoruz, aydınlanıyorsunuz, aydınlatılıyorlar!..
Acele etmeyin, tamam, konuyu tam anlamadınız, izah ediyorum:
Efendim Kibariye'nin programını sair benzerlerinden ayıran fark, bir "eğitim", hatta eğitim ne kelime, bir "aydınlanma" programı olması; programın müzik ve yârenlik kısımlarından arta kalan zamanlarda ekrana bir kara tahta çıkıyor; genç bir öğretmen hanım kara tahtaya tebeşirle, "tarak, makas" gibi kelimeler yazıyor. Ben tam da kara tahtaya bir şeyler yazıldığı esnada televizyonu açmış olmalıyım ki bir an ne gördüğümü anlayamadım ve yanlışlıkla TRT 4'ü seyrettiğim zehâbına kapıldım. Mâlum TRT 4, Türkiye'nin en huzur verici televizyonu olmak bakımından rakipsizdir. Evde ne zaman kanal seçme kavgası çıksa, yeteri kadar tartıştıktan sonra hep birlikte "TRT 4" diye sesleniyor ve huzura eriyoruz; artık bahtımıza ne çıkarsa: Muhasebe ve finansman dersi mi olur, Yurttaşlık bilgisi mi, yoksa İnkılap tarihi mi fark etmiyor. Dersimizi güzelce dinleyip sâkinleştikten sonra devlete dua ediyor, "TRT olmasa ne yapardık" diye uzun uzun düşünüp balkona hava almaya çıkıyoruz.
Neyse ki balkonda korkuluk var; o uhrevî atmosfere kapılmışken insan nerede olduğunu bile şaşırıyor da!
Konuyu dağıtmayalım; Kiboş'un programı, bunca zamandır, "Mektepler olmasa maarifi ne güzel idare ederdim" diye kahrından sakalında bıyığında kıl bırakmayan bütün eğitim bakanlarını çatlatırcasına eğlence ile okuma-yazma seferberliğini yan yana getirerek nice asırlardan beridir hasretiyle yanıp tutuştuğumuz "Türk Aydınlanma Devrimi"ni peyderpey tahakkuk ettirmektedir...
Veya şöyle de diyebiliriz: ... ettirir inşallah!
Bu aydınlanma devrimi, zannedilenin aksine köy elektrifikasyonu veya şehirlerin sokak direkleriyle aydınlatılması türünden bir şey değildir. Bizde aydınlanma deyince ilk anlaşılan şey, bütün nüfusun yüzde 100 nisbetinde okuma-yazma bilmesidir. Bu varsayıma göre insan bir kere okuma-yazma öğrenerek o kutlu eşikten adımını atar atmaz bütün zihnini ve vücudunu kaplayan derin bir öğrenme merakına kapılmakta, sular seller gibi kitap devirerek yılların açlığını kapatmak için uğraşmakta, bu esnada zihni spekülasyonlara girişip köşe yazarlarını hasedinden çatlatacak derinliklerde analizler yapmakta ve neticede kadim Yunan hükemâsını arından hüngür hüngür ağlatacak raddede arınmış ve yücelmiş bir insan tipi zuhur etmektedir.
Efsânelere, masallara, doğmalara, dedikodulara ve kulaktan dolma şeylere itibar etmeden hakikati arayan, bulmak için dağları yırtan yeni vatandaş tipi, böylelikle her türlü gericiliğe, karanlık niyetlilere, üfürükçülere de pabuç bırakmayacaktır.
Nitekim sayın Cumhurbaşkanımız da Lozan anlaşmasının 82. yıldönümü konuşmasında çoktandır bu kutlu neticeye cümleten vâsıl olduğumuzu bakınız nasıl dile getiriyor:
"Tarihin kaydettiği en kapsamlı dönüşüm hareketlerinden olan Türk Aydınlanma Devrimi'ni aynı bilinçle sürdürmek ortak sorumluluğumuzdur."
Tam da bu noktada, "bizim aydınlanma devrimimiz tarihin kaydettiği en kapsamlı dönüşüm hareketi idiyse, Kiboş niçin hâlâ okuma-yazma bilmeyen ev hanımlarına program yapıyor ki?" diye müfsid ve münâfık düşüncelere kapılmamanızı ehemmiyetle rica ediyorum. Hatta meselenin üstüne üstüne giderek, "mademki cihan çapında böyle bir devrim yapmışız, ya niyçün üniversitelerimiz dünyanın en iyi 500 üniversitesi arasına giremiyor" diye kendi kendinizi ifsâda yeltenmeniz de doğru olmaz. Hiçbir şey göründüğü gibi değildir; belki de üniversitelerimiz "nazar değmesin" diye ilk 500 sıralamasına girmeyi doğru bulmuyorlardır; bunları mesela benim gibi, sizler gibi ne yaman bir aydınlanma devrimi geçirdiğimizden hâlâ haberi olmayan sıradan insanların bilmesi düşünülemez zaten.
Bu durumda artık, "üniversiteye giriş imtihanlarında şu kadar on bin kişi niçin sıfır çekip duruyor ve bunların sayısı durmadan artıyor?" yollu zararlı fikirleri sinek kovalar gibi kovalamanız gerektiğini ihtar edecek değilim. İtiraf edeyim, böyle zararlı sualler benim de bazen aklıma takılmıyor değil ama ne zaman bizim aydınlanma devrimimize itimadım sarsılsa, hemen internete girip sayın Cumhurbaşkanımızın "Türk aydınlanması" üzerine yaptıkları basın açıklamalarını okuyarak kendimi teskin ve teselli ediyorum.
Siz de öyle yapınız efendim; ben faydasını görüyorum, tam bir sıdk ile okursanız siz de şifâyâb olursunuz.
Biz neymişiz farkında değiliz birader; ara sıra bir büyüğümüzün bizi bu gibi konularda irşad etmesi fevkalade faydalı oluyor. Kendimizi küçümsemeyelim, biz arslanlar gibi aydınlanmışız ama haberimiz yok.
Bu memlekette güzel şeylerin de olduğunu fark etmek insanın içini açıyor.
Oohh be...