Zor soru!
Bir okuyucudan mektup aldım. Dikkate değer bulduğum bu mektubu size özetlemek isterim.
Meâlen şöyle diyor: Müslüman bir aileye mensubum, dini ritüellere saygılı bir aile muhitinde yetiştimse de sonradan dine karşı inancımı kaybettim. Tanrı’ya inanıyorum ama herhangi bir dine karşı ilgisizim. Şimdi oğlum da aynı durumda. Farkındayım, bu ülkede Müslümanlar inançlarını öğrenmek ve öğretmek konusunda çok sıkıntılar yaşadılar, dolayısıyla benim gibi dini inancı bile olmayanların problemi onlar için çok hayati görünmeyebilir. Durum kısaca şudur: Okullarda 4. Sınıftan itibaren Din Kültürü ve Ahlâk bilgisi dersi mecburi okutuluyor. 5. Sınıftan itibaren ise isteyen öğrenci seçmelik dersler listesinden “Din, ahlâk ve değerler” dersini alabilecek. Araştırınca gördüm ki mecburi dersin konuları, pratikte sadece İslâm dinini ve kültürünü tanıtmaya yönelik. 8. Sınıfta okutulan ‘başkalarının inançlarına hoşgörülü olmak’ başlığını görünce güldüm ve bu durum karşısında ne yapmam gerektiğini bilemedim. Müslüman kardeşlerimizi, kendi çocuklarına yapılmasını istemedikleri bir şeyi başkasına reva görmemek prensibine inanıyorlarsa bu hususta dürüst olmaya davet ediyorum. İstemeyene devlet mecburen dini eğitim dayatılmamalıdır diye düşünüyorum.
Mektup böyle. Ne söylemeli, nasıl cevap vermeli?
“Bu adam Zaman okuyucusu değil” diye düşünebilirsiniz hemen, belki de haklısınız; Deist bir Zaman okuyucusu (Genel planda Tanrı’ya inanmakla birlikte herhangi bir dinin pratiğine ilgi duymamak mesleği), genel okuyucu profilimize pek uymuyor ama ortaya koyduğu meseleye dürüst bir yaklaşımla cevap aramak lüzumuna inanıyorum.
“Dersi alan herkes Müslüman olmak zorunda değil; müzik de mecburi ama dersi alan her çocuk müzisyen olmuyor, kaldı ki bilgi sahibi olmak cahil kalmaktan iyidir” yaklaşımında isabet görüyorum ama itirazı böyle karşılamak meseleyi ıskalamak olur. “Başka ülkelerde de mecburi ama” gerekçesini de pek sağlam bulmam çünkü konu doğrudan inanç ve fikir hürriyetleri kapsamına giriyor.
Bol 4’lü eğitim reformunun bu düzenlemesinde çelişki var. İlkokul dörtte mecburi din dersinden sonra başka bir isim altında buna benzeyen bir dersin seçmeli konulması tutarlı görünmüyor. “Mecburi olanda din kültürünü, seçmeli olanda ise Müslümanlık bilgilerini öğreteceğiz” diyebilmek için tasarlanmışa benzeyen bir uygulama. Naçiz fikrime göre din dersi mecburi olmaktan çıkarılmalı ve din pratiği uygulamalarını da kapsayacak derecede seçmeli hale getirilmeliydi.
“Türkiye’de kaç Deist var birader; iş çıkarma başımıza!” diye düşünebilirsiniz. Doğrusu Müslüman gönlüm, İslâm fıtratı üzre halk edilen her çocuğun, resmi okullarda İslâmi kültür ve pratik bilgisinden uzak kalmasına rıza göstermiyor fakat insanların esasta dinlerini seçmeleri gerektiğine de inanıyorum. Bu durumda ilköğretim esnasında çocuklar adına büyük çoğunlukla velilerin karar verdiğini göz önüne alırsak daha temel bir açmazla karşılaşırız: Deist bir babanın, evladını o yolda yetiştirmesi, hangi hürriyetlerin kapsamındadır? Buradan daha esaslı bir sual ilmeğine kapı açılıyor: Temelde devletin vatandaşlarını eğitmek hakkı var mıdır? Genel ve mecburi eğitim, mahiyeti ne olursa olsun esasta bir dayatmadan ibaret değil mi?
En doğrusu diyemesem bile en az mahzurlusu yine seçmeli ders bence; ne de olsa Ortaçağların o meşhur, “Prensin dini halkın dinidir” düsturu gerilerde kaldı.