Ziynet ve siyaset
O günlerde yine bir yüzük, küpe, bilezik sözleri dolandığını hatırlıyorum.
“Vermeyenleri mimliyorlarmış” gibi sinsi dedikodular... 27 Mayıs Darbesi’nin hemen ertesi; aylardan haziran. Söylenenlere göre DP iktidarının zaten har vurup harman savurduğu hazine darbeden suyunu çekince, Ankara’daki 1. Zırhlı Tugay mensubu subay ve astsubaylar eşleriyle birlikte evlilik yüzüklerini vererek bir kampanya başlatmışlar. Tamamen askerî bir darbenin ardından ekonomiyi kurtarmak için tamamen sivil, neredeyse ‘kendiliğinden’ diyebileceğimiz bir iane hareketi yani!
Kampanya, darbe şakşakçısı muhterem basının desteğiyle bir nevi vatanseverlik testine dönüşmeye başlıyor; hatırladıklarım bu propaganda esnasına ait olmalı. “Ucuzundan bir alyans tedarik edip vermeli” deniliyor sağda solda, işitiyorum. Birkaç ay önce rahmetli olmuş babam DP’li olduğu için midir; darbeye üzülenler üzerinde bu iane kampanyasının bir baskı aracı olarak kullanılması akla daha yatkın geliyor.
Sonradan çok dedikodusu oldu. Milli Birlik Komitesi bu hamiyetkârâne sivil vatandaş (!) jesti karşısında “Milletimizin parmağı alyanssız kalmasın” diyerek içine 27.5.1960 rakamı kazınmış bakır veya demir hatıra yüzükleri vermeyi akletmiş cemîle olarak. Hesabı nasıl tutulmuştur bilmiyorum, lakin dedikodusu hâlâ dillendirilir; güyâ toplanan altın yüzük, bilezik vs. paraları ile İstanbul ve Ankara’da askerî lojmanlar yapılmış, adı da ‘alyansevler’ olarak kalmış vesaire...
İftira tabii. Bizde kendisine devlet emanet edilenlerin vakıf mumu yedikleri veya parmaklarına bulaşan balı yaladıkları kesinlikle vaki değildir. Kategorik olarak imkânsız ve gülünç bir iddia! Tamam, devletimiz halkın parasını verimli kullanmayı pek bilmez, kaba hesap beşte birini çarçur eder fekat lojman yaptırıp memurine dağıtmak? Güldürmeyiniz insanı...
90’lı yıllarda, bu defa ayrıntılarını daha net hatırladığım iane kampanyaları da oldu; bu defa vatan değil din kurtarılıyordu. İki farklı gerekçeyle yardım isteniyordu ahaliden: A-) İslâm’ın hakikatlerini seslendirmek için radyo-TV kurulacaktı ve ianenin karşılığı şahsa dönmeyecekti B-) Yine İslâmî idealler uğruna fabrikalar, yatırım şirketleri, hayırlı ortaklıklar teşkil edilecekti ama kâr ortaklığı şeklinde!..
A şıkkı için “feda olsun” deyip sâfiyâne niyetle ailesinin bileziğini, yüzüğünü, birikimini veren çok oldu ve bilahire bu hayır sahiplerinin çoğu fecî hayal kırıklıkları yaşadılar. Asıl izdiham B şıkkında oldu. Hiçbir şekilde faize bulaşmadığı halde (?), garantili yüksek gelir ortaklığı ve buzzz gibi helâl kazanç vaat eden şirketlere halkımız oluk gibi para akıttı; bu esnada anaların-bacıların parmağı, kolu, boynu yine boşaltıldı. Neticesi mâlum; acıklı ayrıntı öğrenmek ve dinin ne kadar ucuza getirildiğini merak edenler, yurtdışında çalışan yakınlarından dinleyebilirler.
Son hadiseyi zikretmiyorum bile; aklım başka bir yere takıldı şimdi... Nedir arkadaşlar bu para lâzım olunca “Evdekiler”in parmağına, koluna, yastık altına, kefen parasına göz dikmeler filan? Yahu resmen milli gelenek haline gelmiş bu müessese. Para lâzım! Hoop, gelsin evdekilerin takısı, ziyneti, bileziği. O takı ve ziynetlerin neredeyse tamamının mihr karşılığıdır halbuki. Mihr, evlenen kadının hakkıdır, eşi de verse kendi malıdır ve tasarrufu kendisine ait.
Hâl böyleyken eğer bir hanım, kolundaki takıyı, bir karşılık beklemeden müteâl bir dâvâ uğruna feda ediyorsa, o ziynetleri alıp, “dâvâ uğruna” harcayacakların yerinde olmak istemem doğrusu. Avuca damlatılmış kızgın metal gibi bir şeydir o. Hakkı verilmeli, çarçur edilmemeli, tam yerine sarf edilmeli ve ne sûrette olursa olsun ‘dâvâ’nın üstüne toz konduracak şeylerden kaçınılmalı... Emanete hıyanet etmek, kazara bira bardağı ile fotoğraf vermeye benzemez, cezası ağırdır.
Bu hâtun kişilerin niyetleri saf, kalbleri temizdir; duaları da tutar, bedduaları da! Üzerime vazife değil fekat hatırlatayım dedimdi...
Haa, şu söylediklerim, “Ben emanete hıyânet etmedim; kalbim ferah” diyenleri bağlamıyor. Fıkıhta hüküm zâhire göredir.