Zilletten önceki son izzet durağı

Türk halkı, Başbakan Erdoğan’ı rejimin hürleşmesi ve demokratikleşmesi için yol açıcı bir aktör olarak gördüğü için önemsedi ve sevdi. Bürokratik alışkanlıkların tozunu silkelediği, askerî vesayete karşı toplumdan yana tavır aldığı için destekledi.

Aynı Erdoğan son dört yılda tanınmaz derecede değişti; otoriterleşti, tek adamcılığa meyletti ve demokratik denetimden nefret ettiğini gizlemeyen bir siyasi karaktere dönüştü, ülkeyi birbirinden antidemokratik kanunlarla sıradan bir Ortadoğulu otoriter rejim görüntüsüne soktu.

Uzaktan bakılınca Erdoğan’ın siyasi duruşunu tarif eden elle tutulur değerlerden bahsetmek mümkün: Mesela dindarlığı, muhafazakârlığı, aile değerlerine bağlılığı, eşitlikten ve adaletten yana duruş sergilemesi akla hemen gelen özellikleri. Ne var ki bugünün Erdoğan’ını tamamen zıt özelliklerle tasvir etmek de mümkündür; son yıllardaki davranışlardan hareketle dindarlığı, muhafazakârlığı, aile değerlerine bağlılığı ve demokratlığı hakkında tamamen zıt şeyler söylenebilir. Erdoğan bu derin çelişkiyi algıları yöneterek aşmayı hesaplıyor. Basit bir misâlle açıklayalım: Faraza benim için dini değerlerin istismarı gibi görünen olumsuz bir davranışı, onu sevenlerin nazarında dini bir meziyet olarak kabul görebiliyor.

Dünün Erdoğan’ı problem çözen adamdı; bugünün Erdoğan’ı tam tersini yaparak kendini vahim bir problem haline getirdi.

Dün demokrattı; öyle görünüyor, öyle konuşuyordu. Bugün yönettiği ülkeyi, kendi keyfine bağlı bir istihbarat, bir polis rejimine doğru adım adım götürmekte.

Partisi, yeni dünyada Türkiye’nin gelecekten ümitvar yüzünü temsil eden bir dinamizmi ve istikrarı temsil ediyordu. Bugün incitici olmayan bir dille ifadeye çalışırsak ‘majestelerine yüzde yüz sadık insanlar’ sıfatıyla onun her dediğini ikiletmeden yerine getiren, aklından geçen her antidemokratik tasavvuru birkaç haftada kanunlaştıran, demokratik bir belkemiğe sahip olup olmadığı yolunda ciddi şüpheler uyandıran, akıbeti belirsiz bir topluluk haline geldi.

Erdoğan, kurucularından biri olduğu partiye büyük fenalıkta bulundu; onun, ülke geleceğindeki parlak yerini şahsi ikbal hesapları için rehine verdi. Bünyesindeki pek çok değerli ismi silikleştirdi ve ağır baskı altına alarak karakter zafiyetine uğrattı.

Yakın zamanlara kadar şöyle bir ihtimal vardı: Erdoğan, siyaset sahnesinden çekildikten sonra geride kalan ve mümkün-mertebe sessiz kalmaya çalışarak anayasal suçlardan uzak duran bazı insanların yeni dönemde varlıklarını sürdürme şansı mevcuttu; artık var mıdır emin değilim. Ülkenin rejim bunalımına girmesine ve otoriterleşmesine bu kadar seyirci kalanlar bir yerde siyasi geleceklerini kendi elleriyle kapatmış oluyorlar. 2007’de Meclis’ten kaçarak darbeciler lehine bunalımı ağırlaştıran iki merkez sağ partinin akıbeti henüz unutulmadı. AK Parti grubu, sessiz ve manidar destekçiliğiyle önümüzdeki dönemin ANAP’ı rolüne hazırlanıyor.

Erdoğan’ın köşke çıktıktan sonra başbakanlık yetkilerini kaybedeceği için sakinleşeceğini ve eski tesir gücünü kaybedeceğini hesaplayan ve konuşacakları sözleri şimdilik erteleyen bazı siyaset arkadaşları yanılıyorlar; sabır, hayatın her sahasında erdemli bir davranıştır fakat izzetin feda edilmemesi gereken son nokta iyi hesaplanmalıdır. Sabrın meskenet ve zillet gibi göründüğü yerleri kastediyorum.

Bu kritik süreçte Erdoğan’ın hanesine yazabilecek yegâne olumlu husus, artık kartları açık oynamaya başlamasıdır. Erdoğan’ın gizli ajandası kalmadı; onun korkularını, beklentilerini, ümitlerini ve büyük hayallerini artık biliyoruz. Bunun içindir ki cumhurbaşkanlığı seçiminde onu desteklemeyi düşünenler için önlerinde son derece net ve açık bir tercih duruyor: “Bunu bilmiyordum, bu kadarını hesap edememiştim” diyebilecek hiçbir bahane kalmadı. Erdoğan’ın yedekte tutabileceği bir başka planı yok.

Bu seçim yine ve maalesef çok önemli sonuçlara gebedir, keşke öyle olmasaydı. Erdoğan’ın farazi başarısı ise krizi sona erdiren değil, başlatan bir rol oynayacak.


Kaynak (Arşiv)