Zayiat bilançosu: Yine kaybettik!
Karikatür hadisesi bir "sehiv"den, bir anlık gaflet veya yanılgıdan ibaret değil; sistematiktir ve İslâm âleminin tepki vereceği öngörülerek belirli aralıklarla tekrarlanmıştır. Nitekim 5 Kasım 2005 tarihinde, "Evet şimdilik iyi gidiyor da" başlıklı yazıda bu konuya değinmişiz.
Bazı İslâm ülkeleri ile birlikte Türkiye de Danimarka'yı kınayan mektuba imza koymuştu bundan üç ay önce. Şimdi öğreniyoruz ki bazı karikatüristlere bu konu sipariş edilmiş. Çizilen karikatürler daha sonra başka gazetelerde yeniden yayınlanmış.
Kaza değil yani, taammüd.
Maksadları hâsıl olmuştur. Müslümanlar bu gibi hezeliyata tepki gösterirler ve tepki esnasında açık düşerler. Görüntülere bakınız, kimisi bayrak yakıyor, kimi cezbeye tutulmuş gibi haykırıyor, diplomatik temsilciliklere hücum ediliyor vb. Bu resimleri üst üste koyup düşününüz ve şu soruya cevap veriniz, "Müslümanlar nasıl tepki gösterirler?"
Karikatürlerin maksûdu bu idi ve Müslümanlar bu oyuna tıpış tıpış iştirak ettiler; yarın yine ederler. Bizim tepkiyi ifade tarzımız genel hatlarıyla budur (bizde ara sıra cuma günleri cami önlerinde düzenlenen tertipli gösterilerdeki "Ortadoğulu" bahâratını hatırlayınız). Batılılar ise bu gibi krizler karşısında daha hesabi, daha soğukkanlı ve daha uzun vadeli tepki göstermek eğilimindedir. Karikatürlerin vücut diliyle gösterdiği mesaj şu: "Bunlar başka bir âlemin, çok farklı bir kültürün, kavramamıza imkân olmayan bir inancın mensupları ve algıları ile tepkileri arasında düşünmeye imkân vermeyecek bir acûlluk sergiliyorlar!"
Tahrik sistematik sûret gösterince bu terbiyesizliği "medeniyetler çatışması"nı körüklemek isteyenlerin tertiplediğine ben de kanaat getirdim; çünkü tepkilerin ortak üslûbu gösteriyor ki, en genel görüntüsüyle İslâm dünyası, Batılılardan farklı bir algı ve tepki cihazına sahiptir. Biz "İslâm medeniyeti" derken genellikle tarihi bir modele atıf yaparak konuşuyoruz; Batılılar ise aynı kavrama, televizyonlarda gördüklerini üst üste koyarak mânâ veriyorlar; bir nevi "gelişmemişlik, nâkıs kalmışlık" görüntüsüdür bu.
"Ne yani tepki göstermeyelim mi" değil; tepkinin üslûbundaki acûlluk, kabalık ve sığlıktır mesele. Ticari boykot çok etkili ve aptalından entelektüeline kadar bütün Batılıların rahatça anlayıp etkileneceği cinsten bir protestodur meselâ; hatta boykot eylemlerinin, hükümetlerin teşvikiyle değil, "sivil inisiyatif" eseriyle gerçekleşmesi daha müessir olurdu ve o çirkin karikatürleri çizen de çizdiren de nasıl rezilce bir halt işlediğini daha iyi fark ederdi.
Yumuşak karnımızın koordinatları bir kere daha tesbit edilmiştir; artık onlar da biz de biliyoruz ki, ne zaman benzeri bir karikatür yayınlansa, bayraklar ve kuklalar yakılacak, elçiliklere saldırılacak, cami önlerinde tekbir çekilecek. Bu davranış biçimi, uzaktan da yakından da "kültürel bir kod" olarak zihinlere nakşedildi; uygun zamanda yeniden devreye sokulacaktır.
Zayiat bilançosu yapalım: Kazandık mı; hayır, kaybettik. Varlığına inandığımız müşterek medeniyetimizin "tarihi bir atıf"tan ibaret olduğunu hissettirdik; heyecan ve sinir uçlarından tutularak yönlendirilebilir bir "gürûh" olduğumuzu ifşâ eyledik.
Bu arada dikkat çekici bir noktaya işaret etmek isterim; içinizde o çirkin karikatürlerden birini olsun göreniniz var mı? Becerebildiğim kadar adı verilen Batılı gazetelerin web sitelerini araştırdım, göremedim. Basınımız da yerinde bir davranışla bu karikatürleri yayınlamadı. Yani biz neticede görmediğimiz ama Peygamberimiz'e hakaret edildiği söylenen şeylere öfkelendik. Bu bir psikolojik barajdır ve günün birinde aynı kitlelerin, işin aslını tahkike hâcet görmeden sokağa döküleceğini ihtar eder.
"Çatışma tezi kimin işine yarar" sorusuna cevap bulalım şimdi; güçsüzün, zaafa uğramışın işine gelmeyeceği açık. Güçlüler ise her zaman el altında bir "suyumu bulandırıyorsun ama" kartının bulunmasını tercih ederler.