Zamanlama manidar!
-Hoşgeldin Vasfi, maydanoz almayı unutmadın değil mi?
-Almaz mıyım sultânım, aldım, tereotu da aldım belki lâzım olur diyerek!
-Bak Vasfi, yine aynı şeyi yapıyorsun; sana bir şey söylendiği zaman durumdan vazife çıkarmaya kalkışma lütfen. Emr-i mütalaa derler bu yaptığına. Maydanoz dediysem maydanoz alacaksın, anladın mı?
-Tamam Huriye, kızma. Tereotunu ben yerim mesele de biter.
-Böyle davranmanı anlamlı buluyorum Vasfi ve hiç hoşlanmıyorum bundan. Tereotu öyle hıyar gibi tek başına yenecek bir şey değildir ayrıca. Kendince protesto mu ediyorsun yani şimdi sen beni Vasfi Bey?
-Esta’furullah Huriyeciğim, protesto ne haddime... ancak her çarşı dönüşünde beni sorgulamaya kalkışmanı zamanlama itibarıyla mânidar buluyorum.
-Ne demek zamanlama mânidar? Ne imâ ediyorsun Vasfi Bey, açık söyle, karnından konuşma bakayım!
-Öyle öyle... dikkatimden kaçmış değil Huriye hanımefendi; sen eskiden çarşıdan eve geldiğimde kapıda karşılar, elimdeki zerzevatı alır, önüme terlik koyar, “Nasılsın bey?” diye hatırı sorardın, hatta bazı günler yanağıma bir öpücük kondurduğun bile olurdu... şimdi nerdee?
-Ayol bayramlık ağzımı açtırma benim; bir dakikada sözü nereden nereye getirdin! Şimdi senin durup dururken eski defterleri açmanı ayrıca çok mânidar bulduğumu bilmelisin anlıyor musun?
-Neresi mânidar hanım; öyle değil miydi?
-O zamanlar çalışıyordunuz beyefendi; eviniz için, yuvanız için çabalıyor, akşam eve gelirken mutfak malzemesi, öteberi getiriyordunuz; ben de aldığım aile terbiyesi muktezâsınca gerekeni yapıyordum. Peki, madem eskilerden konuşacağız, acaba bir Allah’ın günü onca çileni çeken, çamaşırlarını yıkayan, yemeğini pişirip üstelik çocuklarına bakan eşinize bir demet olsun papatya alıp getirmeyi akledebilmiş miydiniz bakalım Vasfi Bey, sorarım size?
-Çiçek mi? Yahu Huriye, Allah’tan kork biraz. Kazancım ne idi ki bir de çiçek alıp getirebileyim sana; kıt kanaat geçinmiyor muyduk? Çocuklara hazır mama alamadığımız için pazarın dağılma vakitlerinde diye çürük-çarık sebzeleri alıp mama yapmıyor muyduk? Vardı da almadım mı Huriye? Fakat lâyıktır bana bunlar tabii; zamanlaman çok manidar!..
-Neresi mânidar?
-Elimdeki bir demet tereotunu görünce papatya çağrışımı yapmandaki zamanlama mânidar, üstelik anlamlı!
-Saçmalama Vasfi, asıl mânidar olan rahmetli annenin hastaneden çıkacağı gün koca bir buket karanfil götürmendi bence. Unuttum sanma; her şeyi bir köşeye yazmışım zihnime ben...
-Aa o mesele mi, yahu hastane önündeki çiçekçi kız hepsini satmış çiçeklerin; birkaç bağ karanfil kalmıştı. Almayacaktım, yapıştı geçmiş gün; “İlle alıver güzel abim, çocuğum evde yalnız, gidip çorba yapacağım; herif zaten huysuzun biri. Yemek hazır değil diye çekiyor dayağı” dediydi, “Çok ucuz vereceğim, sermayesinin de altında” dediydi. Geçmiş gün sudan ucuza almıştım ama annem ne kadar sevinmişti değil mi?
-Sevinir tabii, hangi kadın sevinmez kıymet verilip hatırlanınca; ama nedense öyle bir fırsat bunca yıl boyunca evine gelirken hiç denk düşmedi nedense. Hıh, mânidar!
-Neyse Huriyeciğim, gel bir öpeyim, barışalım; sen haklı ol, ben haksız olayım; kavga etmeyi beceremem bilirsin, haydi...
-Haydi ordan, haydi ordan! Kendine tereotu almayı unutmuyorsun da, bunca yıllık vefadarına bir sakız olsun, “Bunu da senin için aldım” deyip başıma vurmak aklına gelmiyor. Eksik olsun. Git terliklerini giy, elini yüzünü yıka, sonra da mutfağa gidip mercimeği ayıklayıver!
-Haksızlık ediyorsun Huriye; geçen gün senin için dört şişe sade gazoz aldığımı unuttun mu? Ayrıca bayramdan önce de sana vişneçürüğü bir hırka almamış mıydık hanımcığım?
-Boşuna kürek çekme, kalbimi yumuşatamazsın Vasfi. Kırk senedir kahrını çektim, ne gördüm? Gazoz almışmış... Gazozu içtim de başım göğe erdi zaten. Elalem karısına yazlık alıyor, tatile götürüyor; elini soğuk sudan sıcak suya vurdurmuyor. Ayrıca şu hırkayı durup durup başıma kakınç etmen de çok anlamlı. Zamanlama mükemmel. Bravo sana...
-Yapma Huriye ortada fol yok yumurta yok; kırmayalım durup dururken birbirimizi...
-Aah ah, canım babacığım söylemişti, “Boylu poslu, yarlı yakışıklı diye kocaya varılmaz kızım” dediydi, “Züğürdün teki” dediydi, dinlemedim...
-Oo güzel zamanlama; zaten seni ne mühendisler ne avukatlar istediydi de varmadıydın değil mi?
-Hata etmişim; şimdiki aklım olsaydı o kadar alıklık etmez, kadın ruhundan anlamayan kaba bir adam olduğunu o’saat kestirirdim. Cahillik işte...
-Öyle ha! Aradan ne geçti, şimdi biliyorsun işte ne kadar hödük, duygusuz, nobran bir herif olduğumu. Aklından ne geçiyorsa ardına koyma. Torun torba sahibi oldun, hâlâ eski defterleri kurcalıyorsun Huriye. Yaşına başına bakmadan...
-Yaşımda başımda ne varmış ayol; benim akranlarım hâlâ kuzularla kırkılıyor senin haberin yok. Biraz kendime baksam, taksam takıştırsam tanıyamazsın bile. Bakma sen, saçımı yuvama süpürge ettim diye...
-Bir bu eksikti şimdi; zamanlama mânidar! Bana bak Huriye, ağlayarak haklı duruma geçemezsin tamam mı; biliyorsun yufka yürekli olduğumu, ne zaman lâfa bunalsan şıp diye ağlayıveriyorsun; olmaz ki ama, tamam sus artık... Ağlama tamam...
- Hü hü...
- Biliyor musun; tereotunu sırf seni kızdırmak için almıştım. Kızacağını biliyordum, hani biraz konuşukluk olsun diye...
-Hü hü...
-Huriyeciğim, sonra söyleyecektim ama söyleyim bari...
-Nedir, n’ooldu ki?
-Zamanlama manidar demeyeceksin ama, söz ver!
-Söz demem.
-Valizimizi hazırla tatile gidiyoruz! Bizim arkadaşın devremülkü varmış beş günlüğüne, yeni torunu olduğu için gidemiyorlar; boş geçmesin, siz gidin deyince...
-Bak işte bunu çok anlamlı buldum Vasfi; insan şunu baştan söylemez mi?
-Kabul et, zamanlama manidar ama...
-Mükemmel, mükemmel!