Yorumsuz yorumlar
Eurovizyon şarkı yarışmasında birinci olmuşuz; hezar tebrik! Türkiye adına yarışırken İngilizce bir şeyler söyleyen bizim şarkıcı da dahil birkaçını seyrettim, bir şey anlamadım. Bizimkiler, Türklerin bile anlamadığı bir şarkıyla birinci oldular demektir bu; mutlu olmalı mıyız?
Globalleşme denilen şey bu olsa gerek; popüler kültür ve İngilizce. Batılı kulaklara ve gözlere oryantal zevkler ihsas ettiren kalça figürleri ve ritm temaları dışında Türkiye'nin birinciliğini vurgulayan şeyler nedir bu yarışmada?
Başkalarını bilmem; bu birincilik beni ne sevindirdi ne de gururlandırdı; bu "zafer", dili zenginleştireceğiz ve özüne döndüreceğiz derken bu hale getirenlere armağan edilse yeridir.
*
Hürriyet Gazetesi'nin haberine göre, Genelkurmay Başkanı'nın bugün yapacağı basın toplantısına sadece "akredite" gazetelerin Ankara temsilcileri davet edilmiş bulunuyor.
Akredite, "kendisine güven duyulan" anlamına geliyor!
Yorum yok; yoruma hâcet de yok.
*
"Neşter Operasyonu" diye ünlenen iddianame, SSK bünyesindeki bazı tıbbî yolsuzlukları gündeme getirdi; yolsuzluğa sebep olan ilişkiler ağının sadece SSK ile sınırlı olduğu düşünülemez. Sağlık kuruluşlarına tıbbî malzeme satan firmalarla, bu gibi sarf malzemelerini kullanan bütün sağlık personeli zımnen töhmet altındadır.
Konuyla ilgili olarak Tabibler Odası adına açıklama yapan bir yetkili, durumu "vahim" olarak niteledi; meselenin vahimden de öte boyutlar taşıdığı tartışılamaz. Bana kalırsa bu iddialar, sadece adli mercilerin gayretiyle açıklığa kavuşamaz; Türkiye standartlarına göre meslek bilgisi ve ahlâkı bakımından çok iyi eğitim görmüş hekim camiası, taşın altına elini sokmadan bu israf ve yolsuzluk kapısı ardına kadar kapatılamaz ve birkaç ay sonra unutulur gider.
Tıp camiasını, meslek hayatlarının en komplike operasyonu bekliyor.
*
Necip Fâzıl Kısakürek âhirete yürüyeli 20 sene olmuş. Dün Nevşehir'de yapılan panele rahatsızlığım sebebiyle katılamadığım için müteessirim.
Necip Fâzıl, Türkiye'de "sağ" kavramını biçimlendirmiş ve ona plastik kazandırmaya yıllarını vermiş bir insandı ama ne gariptir ki halefi yoktur. Sağın en vahim derdi "ferd"e yatırım yapmaması ve işi "hariçten demokrat gibi görünse bile" totaliter ve otoriter bir anlayışla yürütmeye çalışmasıydı. Necip Fâzıl, sadece "sağ"ın değil, Cumhuriyet devrinin en mühim ve dikkate değer "fert"lerinden birisiydi; o, yaşadıkları ile yazdıkları arasındaki mesafede kendisi gibi kalmayı bu meziyetiyle başarabilmişti.
Üstâdın siyasetle ilişkisi hep "naif" seviyede kaldı; angajmanları ve düşmanlıkları ile naifti; aynı özelliği dini ve tarihi meselelerle ilgili olarak kaleme aldığı monografilerde de görürüz. Şiirdeki kudreti ve bir aksiyon adamı olarak samimiyeti, naif taraflarını setreden bir başka üstünlüğü idi.
Halefinin olmayışı meselesi önemli; şairâne bakışı, onda sosyoloji birikiminin yufkalığını ikaame eden bir başka cihettir. Siyasi davranışlarındaki tutarsızlığı, egosunun gücü kadar sosyoloji vadisindeki yalınkatlığına da işaret eder. Bir "Büyük Doğu" gençliği hiç olmadı; "yetişsin" diye binbir emek verdiği fidanı her sulayışında başka gelişimlerle karşılaşıyor, kısa bir infial nöbetinden sonra yeniden işe koyuluyordu.
Türk nesrinde bir "Necip Fâzıl cümlesi" vardır ve bu cümle üslûbu, neredeyse yan yana duran üç kelimesinden bile tanınacak ölçüde kendisine mahsustur. Onun hakkıyla kazandığı "Sultan'üş Şuârâ"lık ünvânı, nesrini gölgelememelidir; yeni kuşakların Necip Fâzıl'ı bu dikkatle okumalarını da isterim.
O kadar "nevi şahsına münhasır"dı ki, yeri dolmamıştır; böyle insanların yerini, kendilerinden başka hiç kimse dolduramaz.
Yattığı yer cennet olsun.
*
Dünkü Zaman Spor'un manşetinde tebrikle temenni iç içeydi: "Futbolun 100'ü gülsün" Öyle olsun: Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nün şampiyonluğu, âdil ve hak edilmiş bir başarı çizgisinin taçlanmasıdır. Genel yayın müdürümüz Ekrem Dumanlı'nın şahsında Kara Kartal'a gönül vermiş bütün dostlarımı tebrik ederim.