"Yol arkadaslarima" arzuhalimdir
Iki ay gectikten sonra hala yazdigi mektuba cevap alamayan bir okuyucunun nasil kahirlandigini anlamaya calisiyorum; Hasan Sutay'in tabiriyle "Bab-i Telli"de yazar takiminin okur mektuplarina pek kulak asmamasi galiba bir meslek gelenegi haline gelmis; belki herkesin kendince makul sebepleri vardir; ama bence nezaket, cevap vermeyi gerektirir. Bugune kadar -belki de ara sira okur mektubuna muhatap olmanin verdigi rahatlikla- her okuyucu mektubuna iyi-kotu cevap vermeye titizlik gosterdim ki su sutuna ara sira goz atanlar bile bu itiyadin farkina varmis olsalar gerektir.
Dogru soylemek gerekirse, muntazam yazilari yetistirebilmek icin ailesine ayirmasi gereken zamani tirtiklayan birisi icin okuyucu mektuplarina -ustelik el yazisiyla- cevap vermek az kulfet degil. Sair isler bir yana sadece yazi yazmak, baska turlu yazismalara firsat vermeyecek olcude kaprisli bir mesgale. Belki de bu sebepten oturu ders vermek, kagit okumak, yazi veya mektup yazmak gibi bana gore ayni tabiati bolusen mesgalelerin disinda, -fiziki yorgunlugu agir gelse bile- zihni kulfeti hafif islerle ugrasmak- bana simdi sasirtici bir lezzet veriyor. Zihnen bunaldigim anlarda marangozlara, dulgerlere, muzehhiplere, musikisinaslara vesair meslek erbabina ozeniyorum; bu isler zihni kesafet gerektirmediginden degil, belli bir merhaleden sonra is sadece meslek huneri ve fiziki dikkkat gerektirdigi icin bana bu meslekler cazip gorunuyor. Mesai bittiginde is onlugunu cikarip duvardaki civiye asmak, elini yuzunu yikamak ve eve giderken o gunun isini tamamlamis insanlarin gonul hosnutlugunu hissetmek kim bilir nasil guzeldir; lakin malumdur ki bu alemde herkes birbirinin meslegine ozenir; maksadim, -hep ayipladigim gibi- yaptigim isten sekva etmek degil; okuyucu mektuplarina tek tek cevap yazmak kulfetinden bahsederken soz sadet haricine tasti.
Karsinizdaki bir delikanli, bir genc kiz, hayatin ilk ciddi basamaklarinda mutereddid duran, sahsiyeti henuz insa halinde, iyi niyeti, saygisi ve sevgisi asikar bir genc; velev ki sadece bir yazarla mektuplasmanin manevi hazzini gozeterek bile olsa esiginize bir mektup birakmissa, onu nasil gormezden gelebilirsiniz? Orada bir insan var; evet sayilari yuzlerle, binlerle, yuz binlerle ifade edilmeyecek kadar az; ama insan soz konusu olunca adedin hukmu kalmaz; dunya da bir tane; ama kemmiyet itibariyle azligi onemini kucultmuyor; insan da oyle; o sizi ciddiye almissa, ciddiye alinmayi da hak ediyor demektir.
Yaptigimiz is, fertleri ihmal ederek kitleleri hedef ittihaz etmeyi gerektirmiyor; tek insani onemseyerek kitleyi kucumsemeyi de dogru bulmuyorum; ama netice itibariyle her yazi, "tek okur"a gonderilmis bir mektup ve yazar bu mektubu -kitle halinde degil, tek tek insanlar tarafindan- anlasilmasi, ciddiye alinmasi ve bolusulmesi icin yaziyor.
Dogrudan gazeteye gonderilmis uc okuyucu mektubu henuz iki gun once elime ulasti; sahiplerini dusundum; icim burkuldu. Eminim hatirlamaz, Yavuz Bulent Bakiler agabeye bir okuyucusu sifatiyla yazdigim mektuba verdigi o itinali ve guler yuzlu mektubu hala saklarim. Aslinda okuyucunun mektubuna cevap vermis olmakla, kimse kimseye san-seref bahsetmis olmuyor; bu, selama mukabelede bulunmak kadar tabii bir nezaket kaidesi. Neticede yazar gokten zembille hikmet indiren olaganustu, yanilmaz-sasmaz biri degil; o yuzden okurun yazarla-mektupla olsun, temasina imkan vermenin luzumuna inaniyorum. Hicbir arkadasimi ilzam etmedigi halde sadece sahsimi baglayan "el yazisiyla cevap" adetimin esbab-i mucibesi bu.
Onlar henuz genc; bazen isi surekli mektuplasma sekline cevirmek yolundaki arzularini bu meyanda tabii karsilamak lazim; tabii, ama imkansiz: Keske mumkun olsaydi. Yuzunu gormedigim; ama satir aralarinda ruh cidarlarindan ayrintilar okuyabildigim serapa samimiyet ve husnuniyet timsali bir genc insana bu sevimsiz gercek bilmem nasil ima edilebilir; onun yuregine zemheri soguklari dusurmeden, sircadan nazik gonul kirilmadan bu serin zaruret nasil hissettirilebilir, dogrusu bilmiyorum.
"Siz cevap vermedigime bakmayin, hepsini tek tek okuyor ve ciddiye aliyorum" mazeretine siginmayi kendime yediremiyorum. Sozun hakcasi, mektup almayi seviyorum, sahsi mukabelede bulunmayi vazifeden sayiyorum, hele iktidarim dahilinde bulunan bir yardimda bulunabilme sansini nimetten sayiyorum; ama mektuplasmaya "temadiyet" kazandirmak gucumu asiyor.
Ben ifademi verdim; eminim ki "yol arkadaslarim" su ifadeyi hic degilse durust ve samimi bulacaklardir.
Geregini sevgi ve hurmetle arz ederim; nice bayramlara!