Yeşil seçenek yok!

Petrol fiyatları varil başına 75 doları buldu; işten anlayanlar "bundan sonra geriye dönüş beklemeyin, hep artacak" diyorlar. Geçenlerde bir iktisatçı, CNN International kanalında 2009 itibariyle bu rakamın 200'e çıkacağına dair bir projeksiyon belgeseli seyrettiğini söyledi.

Sebepleri üzerinde durmak, yorum yapmak ihtisasımı aşar. Görünen köyün sûreti şu: Tükenen petrol rezervlerinin kontrolü için XIX. yüzyıldakini andıran sert kapışmalar daha şimdiden başlamış bulunuyor. Petrol ithal eden ülkeler artık daha fazla teknoloji yoğun yatırım yapmak ve bu yatırımlar için daha pahalı para kullanmak zorunda kalırken yüksek teknolojiye terfi edemeyenler paryalaşacak ve dünya sisteminin "gözden çıkarılabilir" unsurları haline gelecekler.

Petrol 200 dolara çıktığında zaten pamuk ipliğine bağlı iktisadi dengelerin ne hale geleceğini, dış borçların bugünkünden daha beter bir döndürülemezlik kısırlığına sıkışacağını tahmin edebilirsiniz ama bu gidişat devam ettiği sürece hiç şüpheniz olmasın ki biz daha yoğun tarzda ideoloji ve rejim meseleleri tartışıyor olacağız. İdeoloji ve rejim tartışmaları bizim kum havuzumuz.

Akıllı ülkeler, böylesine bir küçük kıyamette kendilerine gelecek vizyonu çizmek için didinirken biz hâlâ Sinop'a nükleer santral kurulması konusunu tartışıyoruz; gazetenin biri şöyle bir anket açmış: "Türkiye nükleer atık saklama işini becerebilir mi, beceremez mi?"

Çevrecilerimiz de sahilde kumla oynayan çocukları andırıyorlar. Sinop'taki "istemezük" mitingi için taşralardan haylice gösterici yardıma çağrılmış. Birileri bu romantiklere anlatmalı ki "temiz enerji" diye bir şey yoktur; kullanılan her birim enerji tabii dengeleri bozuyor; dünyanın, fiziğin, müsbet ilmin kaidesi bu. Hidroelektrik santrallar bile çevre düşmanı haline geldi. Arasından nükleer enerjiyi seçip muhalefet etmenin mânâsı yok ama bizim çevrecilik yaklaşımımız bugünün yarım asır gerisinde.

Ya bol ve ucuz enerji kaynaklarına yöneleceksiniz ya da modernliğe -bütün alâmetleriyle- karşı çıkacaksınız; arada bir başka "yeşil" seçenek yok; var diyenler çevrecileri kandırıyor: Çevreci vicdan, çocuk vicdanıdır, realitede bir mânâ ifade etmiyor.

Mesele açmaza girince ideoloji tartışmaya başlıyoruz. Rejim işlerini tartışmakta vahşi bir lezzet, karşı konulamaz bir cazibe var; kurulduğundan bu yana "Cumhuriyet tehlikede mi?" sualinin cevabı bulunamadı. Bu vehmin de reel karşılığı yoktur; çünkü cumhuriyet fikri, geçen yüzyılın ilk çeyreğinde olduğu gibi tarif ve tayin edici niteliğini kaybederek amorf bir kılıfa dönüştü bütün dünyada. Eğer bol ve ucuz enerji kullanacak duruma gelemezsek cumhuriyet de tehlikeye girer, cumhuriyet aleyhtarı cereyanlar da; lâkin ondan evvel be evvel bağımsızlık ülküsü sakatlanır. Türkiye, uzaktan bakılınca orijinal gündemi gibi görülen saçma tartışmaları biraz da sistemin kenarında kendi yoğurdunu yiyen ülke görüntüsü vermesinden ötürü taşıyabiliyor ama çağdaşlık, medenilik, demokratlık gibi cılkını çıkardığımız kavramların anlamını petrol 200 dolara çıktığında yerinde bulamayabiliriz. O gün Türkiye'yi, bu gibi krizleri yelesinden tutarak ayakta kalabilecek olanlar yönetir.

Artık ayan-âşikâre yürütme niteliğine bürünen yüksek yargı kararlarıyla bu açmazı çözebilmemiz mümkün değildir. İç politika dengelerine bir ölçüde "ayar çekmek" mümkün gibi görünüyor; yeryüzünü tarayan melun global sermaye, Türkiye'nin geleceğini belirlemekte yüksek yargıdan daha çok tayin edicidir.

Kumda oynamayı bıraksak iyi olacak artık. Bugünün egemenleri -her kimlerse!- gelecekte de Türkler tarafından "yönetilebilir" bir ülke için -tabii eğer varsa- zihni kuvvelerini seferber etmek zorundalar.

Çünkü yönetemeyen yönetilecektir!


Kaynak (Arşiv)