Yerli kaya!

Birinci Dünya Harbi'nden sonra Ortadoğu'da İngiliz öngörüsüyle kurulan bütün devletlerin ortak özelliği, sahicilikten mahrum bulunmalarıydı. Bölgeye İsrail'in de monte edilmesinden sonra Ortadoğu, dünyanın en istikrarsız, en karmaşık yerlerinden biri oldu; savaşlar, isyanlar, darbeler birbirini izledi.

Bu manzarayı "İngilizler bölgede niçin huzuru tesis edemedi?" sorusuna cevap arayarak değil, "İngilizler bölgeyi niçin ve nasıl istikrarsızlaştırdı?" merakıyla gözden geçirirsek, doğru cevaba yaklaşmış oluruz. Birleşik Devletler'in Irak'ı ikinci defa işgali, bizzat kendileri tarafından sunulan sebeplere göre anlamsız görünüyor. "ABD niçin Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti kurulması için siyasi risk üstleniyor?" sorusu da aynı şekilde cevapsızdır. Herkes biliyor ki; bölgede Amerikan nüfuzu azaldığı gün -temenni edilmez ama- Irak yeniden karışacak ve Saddam'ın demir yumruklu zalim yönetimini mumla aratır fitneler geri dönecektir. Gariptir, Birleşik Devletler, Irak'taki faaliyetleriyle sanki çekilişinin ardından patlamasını murad ettiği dev bir bombanın fitil mekanizmalarını kurgulamakla meşguldür. Irak'ı teşkil eden unsurlar arasındaki nefret üst seviyelere tırmandırılıyor ve o çok önemli soru hâlâ cevabını bulmuş değil; askeri bakımdan bıçakla yoğurt kesmekten daha kolay tamamlanan işgalden sonra, o günlerde kimsenin ummadığı, öngörmediği direniş nasıl ve niçin başladı ve nihai sebebi nedir? Görünüşe göre direnişin nihai sebebi, işgalci otoritenin çekileceği günün ertesinde Irak'ta kanlı bir kardeş kavgasının başlamasını mazur gösterecek sebeplerin hazırlanması olabilir mi?

O halde şu cümleyi kurmamız gerekecek: Irak'ın işgali (siz buna 'doğrudan kontrolü' de diyebilirsiniz), asla Irak'ın işgali değildir. İşgal güçlerinin himayesinde Kuzey Irak'ta bir Kürt devletinin vücut bulmaya başlaması da, Kürtlerin bağımsız devlet kurması ve Birleşmiş Milletler'de bir bayrakla temsil edilmesi ihtiyacı ile izah edilemez.

İşgalciler bakımından bölgedeki en vazgeçilmez unsur Kürtler değil; peki kim? Tam da bu noktada ve bugünlerde, bölgede asıl vazgeçilmez unsurun kimler olduğunu herkesin iyice düşünmesi lâzım: Parçalar birleştirildiğinde ayan beyan görünüyor çünkü.

Dostun düşmandan ayırd edilemediği karanlık ve kaotik ortamlarda görünen her ışığı kurtuluş işareti saymamalı. Meşhur tren tüneli benzetmesinde olduğu gibi dehlizin ucunda görünen aydınlık ilk elde çıkışın göründüğünü hatırlatır ama o ışığın hızla yaklaşan bir lokomotif projektörü olması da pekâlâ muhtemeldir!

Türkiye bu karmaşanın ortasında şu anda etkisiz faktör gibi görünüyor; ama bölgede -İran'la birlikte- kalıcı devlet geleneğine sahip iki siyasi güçten biridir. Türkiye'nin üzerine yamanan "etkisiz ve seyirci güç" etiketi, uzun vadede kalıcı olmaz. Türkiye, Ortadoğu bölgesinde "yerli kaya" gibidir. Aşınsa da nihai tahlilde kalıcı ve belirleyici güçtür. Bu bölgede haritalar değişebilir; ama Türkiye hep yerinde kalır. Kutsal olduğundan değil; tarihi tecrübesinden üretim gücüne, nüfus kalitesinden jeostratejik ehemmiyetine kadar uzanan geniş bir yelpazede ifadesini bulabilecek hey'etiyle "yerli kaya" olduğu için.

Bu tahlile dudak bükenler, 11. asırdan itibaren Anadolu'nun atlattığı bâdirelerin tarihini bir de bu gözle okumalılar. Türkler Anadolu'yu başkalarının lütfuyla tavattun etmediler; önceki sair seferleri de hesaba katarak söylüyorum; bu coğrafyaya toslayan son Haçlı ordusu, -daha dün- 1915 Yazı'nda Çanakkale'den yüzgeri etti.

Bedeli her ne ise ödenmiştir; böyle bedel ödemeyi bilen siyasi topluluklar, anlık tahlillerle kolay anlaşılmazlar.

Ders: Tarih, Konu: Anadolu Selçukluları.


Kaynak (Arşiv)