Yenilmek böyle bir şeydir
Bu cümle, dünkü pazar ekimizde Rahime Sezgin'in Cem Özer'le yaptığı sohbette geçiyor. Dinî konularda yaptığı esprileri savunurken Sayın Özer, "hiçbir zaman insanların inançları ile problemim olmadı; mesela başörtüsü beni rahatsız etmez" diyor.
Konuşma cümlelerin fikrî sorumluluğu tartışmalıdır; söz esnasında çok başka mânâlara yönelmiş gibi görünen kelimeler, yazıya geçtiğinde farklı bir çehreye bürünebilir ama belli ki bu iki cümle sahibinin niyetine sâdık. Konuşmacı, Türkiye'de inanç problemine dair bir örnek vermek gerektiğinde hemen başörtüsünü hatırlıyor; sadece o değil, belki milyonlarca insanın zihninde başörtüsü, Türkiye'nin en mühim dinî ve dolaylı olarak İslâmî meselesidir.
Hayır, Cem Özer'i eleştirmiyorum; bu vesileyle bende şuur katına çıkan bir dikkati paranteze alıp irdelemek istiyorum. Başörtüsü inancın şekli unsurlarından sadece biri. "Din"in, hatta İslâm'ın başörtüsü ile sıkı sıkıya ilgilendirilmesinde, yaşadığımızın zamanın modasına ve rûhuna uygun bir paralellik var. Başörtüsü görünür bir şey; o, bütün mânâsıyla görünmemesi gerekeni örtmek olduğu halde son derece "görünebilir", reklâmcı tabiriyle "visible" bir hadise. Bu devirde uygun bir tarzda görünebilir kılınmayan hiçbir şeyin kıymeti yok. İslâm'ın bugün için görünür sembolü ise başörtüsü. Ve biz başörtüsünden beynelmilel çapta bir tartışma konusu inşâ ettik. "Tartışmacı arkadaşlar", Hazreti İsâ'ya Yahudilerin eziyet edip etmediğini sabahların körüne kadar tartışıp Mel Gibson'un şahsi servetine milyon dolarlar akıtırken bile başörtüsü kadar uzun soluklu bir nizâ yaratabilmiş sayılmazlar; iki gün sonra film vizyona girer; bir ay sonra yeni bir filmin ticâri pazarlama tekniklerine takılır onu konuşuruz ama başörtüsü yine de mesele olarak kalır. Bazen, "yahu aşağılık kompleksine kapılmanın lüzumu yok; biz Türkler, nâdiren de olsa evrensel bir şey üretebiliyoruz; misâl başörtüsü!" diye kendimi ferahlattığım oluyor; iyidir-kötüdür o başka; biz de başörtüsünden dünyalı bir kavram icad etmeyi başardık işte.
Lâfı tersinden anlamaya niyetlenenler suizanlarıyla baş başa kalsınlar: Başörtüsü meselesi bu kertede İslâm'ın aleyhine işleyen önceliğe sahip oldu. Bir başka söyleyişle İslâm başlığı altında asıl konuşulması, irdelenmesi, tezekkür edilmesi ve neticede dünyanın gündemine getirilmesi gereken çok daha mühim meselelerin yerini başörtüsü aldı. İslâmîlik, başörtüsü ile eşitlenen bir şekil meselesi derekesine düştü. Cem Özer'in konuşma dilinin tabiiliği ile aksettirdiği gerçek budur. Meselâ o, "dinî inanç problemi"ne dair bir örnek vermesi gerektiğinde ahde vefâdan, sadâkatten, tevhid akîdesinin yansımalarından, temizlikten, emekten, huy ve ahlâk güzelliğinden bahsetmek ihtiyacı hissetmiyor, zira başörtüsü, saydığım kavramlar içinde İslâm adına çok daha "görünür" bir şeydir; elle tutulabilir, çarşıda, pazarda, kamu alanlarında karşınıza çıkabilir. Onu sahiplenmek kadar ona karşı çıkmak da kolay ve fazlaca zihnî gayret gerektirmeyen bir tutum.
İşte bu, şimdiki zamanın Müslümanlarının zihni planda nasıl geriye düştüklerinin, kendilerini ifadede ne kadar nâçar kaldıklarının ve görünürlüğe ne derece mahkûm olduklarının bir işareti olarak tecelli ettiği için bende tenkid ihtiyacı uyandıran bir davranış zaafıdır. Müslümanlar, kaç zamandan beri hamle üstünlüğü kaybettiler, bileniniz var mı? Dünya kamuoyuna başörtüsü tartışmaları kadar, ondan şüphesiz çok daha değerli başka İslâmî kavramları sunabilmeliydik: Aşka dair, evliliğe, aileye, ticarete dair, savaşa ve barışa, eğitime, bölüşmeye, kadına, üretime, sahiciliğe dair onca "invisible" değerli kavramımız dururken hem de...
Yenilmek böyle bir şeydir!