Yenildik ey halkım...
“Alnı secde görmüş o iyi Müslümanlar nerede sahi?” diye soruyor Hürrem Sönmez, diken.com.tr’deki yazısında; ardından zehir gibi satırlar geliyor: “Memleketin çeşitli şehirlerinde savaştan kaçan Suriyeli kadınlar pavyonlarda konsomatrislik yapıyor, erkekler parayla savaş mağduru kadın satın alıyor, küçüçük kız çocuklarını alıp satıyor… Müslümanların bunları yapması imanınızı hiç örselemiyorken, belki hayatınızda hiç okumadığınız bir dergide basılmış bir karikatür dini inancınızı rencide ediyor öyle mi?”
Sonra aynı gazeteden Murat Sevinç soruyor, “Peki güzel kardeşim, dünyayı geçtim, bu ülkede, nerede bu gerçek Müslümanlar? Hutbe dinlerken ‘Amin’ diyenler, cami kapısında buharlaşır mı? Memleketin bu halde oluşunun, mide bulandırıcı ilişkilerin, ırkçılığın, nefret söyleminin, sabah akşam diğer inançlara ve inançlılarına hakaretin, hırsızlıkların, çürümenin, görgüsüzlüklerin sorumlusu, Protestanlar mıdır?”
Ve Nuray Mert: “Bu zihniyetle Müslüman nüfuslu coğrafyanın başı beladan kurtulmayacak, bilesiniz. İntihar eylemine fetva veren, cinayeti ‘cihat’ sayanlara hiç girmiyorum. Acı gerçek şu ki bu çerçevede en derin sorgulamaları da yine Batılı düşünürler yapıyor. Ama Müslüman dünyada kendine eleştirel bakan yok veya sayıları bir elin parmaklarını geçmiyor, esamesi okunmuyor, dahası ‘ihanet’le suçlanıyorlar.”
Yukardaki satırların altına imzamı koyuyorum; konuyu aynı icaz yüksekliğiyle ben yazmış olmayı dilerdim...
“Türkiye’de durur iyidir; biz demokrasi konusunda İslâm dünyasının abisi olacağız inşallah!” yollu palavraların foyası kalmadı. Müslüman geçinen –bu satırların yazarı da dahil- yazar-çizer takımının hâline şöyle bir göz atmak kâfi. Kendini Müslümanlıkla ilişkilendiren yazar-çizer takımı iki kampa bölündü. Bir kısmı ötekileri ‘hırsızın suç ortağı, iktidar yalakası, kiralık vicdanlı’ olmakla itham ederken ötekiler, sevmediklerini sülük, haşhaşi, terörist ve devleti içerden ele geçirmeye çalışan paralel örgüt yardakçısı olmakla suçluyor. Kimin doğru söylediğinin artık önemi yok. Artık ortada güvenilir Müslüman kalmadı bir bakıma...
Bundan sonrası için İslâm’a hayırhah bir katkıda bulunma şansımızı var mı? İslâm’ın ılımlı çehresi Türkiye, dünya kamuoyu nazarında birbirini en acı ithamlarla hırpalayan İslâmi intelijansiyası ve kapı bir komşusu Suriye’de rejimi devirmek için mahiyeti belirsiz paramiliter silahlı gruplarla iş tutan dış politikası ile büyük itibar kaybına uğradı; bu gruplarla Türk hükûmetinin şüpheli ilişkileri, işler tersine döndüğünde çok baş ağrıtıcı sonuçlar doğurabilir.
Başa dönelim, yani “Alnı secde görmüş o iyi Müslümanlar nerede” sorusuna. Biz ki, –hâyfâ!- o kesimin yazan kalemi, işiten kulağı, titreyen vicdânı olmak mevkiinde bulunuyoruz ama siyasi rezervlerimiz yüzünden zâlime zâlimsin, teröriste teröristsin diyebilmek için kırk dereden su getiriyor; amayla, lâkinle, fakatla başlamayan cümle kuramıyoruz.
Devletin mağduru iken kardeştik, kıblemiz birdi ve Müslüman bir vicdânımız vardı; “devlete dokununca” dejenere olduk, Müslümanlığımız, işlediğimiz günâhlara kılıf uydurmak noktasında ağzı sıkı fakihlerle iş tutmak ve dini değerleri reel politiğe kurban etmekten ibaret kaldı. Abisi olmakla övündüğümüz İslâm aleminde artık tehlikeli macerapereset muamelesi görmekteyiz. Batı dünyası ise Türkiye’yi çoktan mâkul şüpheli rafına koydu. Devlet ve milletçe varoluşumuzun, yüksek ahlâk değerlerine dayalı bir gerekçesi kalmadı. Eski tâbirle tam ‘tereddî’ halindeyiz.
Bunun adı yenilgidir arkadaşlar; hani o fasih Osmanlıca zannıyla ‘ya’yı şeddeleyerek “medeniyyet” deyip durduğunuz ama muhtevasından zerrece haberdar olmadığınız şey var ya; işte o iddiamızı kaybettik.
Yeni nesil, seküler ve liberal yöneticiler tarafından idare edilecektir!