Yeni oluşum değil, yeniden oluşmak
Artık anlaşılmaya başlanmış olsa gerektir ki bizim yeni oluşumlara filan değil, "yeniden oluşmak"a ihtiyacımız var. Yeniden oluşmak, yeni oluşumlardan farklı.
Bugüne kadar toplumu devlete yakınlaştıracak ve devlette temsil edecek kişi ve kadroların zuhuru şöyle cereyan ediyordu: Fiilen siyaset yapabilecek durumdaki lider adayları, siyasi iklimi koklayarak etrafına kendine benzer adamları cem ediyor ve bir dizi nabız yoklaması toplantısı yapılıyordu. Ondan sonra gelsin yurt gezileri. Bu arada yurtiçi ve dışındaki "güç santralları" ile dirsek teması da ihmal edilmiyordu tabii!.. Sonra eli kalem tutan bir arkadaşın yazdığı bir program cici bir tarzda bastırılıp dağıtılıyor, şık giyimli üç dört kişilik bir heyet tarafından İçişleri Bakanlığı'na parti kurmak için gerekli renkli klasörler teslim ediliyor, giriş ve çıkışta ümitvar demeçler veriliyordu. Bilahire, "gelin ata binmiş, ya nasib demiş" temennileri...
Görüyoruz ki dün olmakta olan bugün yine tekrar etmektedir.
"Yeni oluşumlar" adını verdiğimiz yeni siyasi parti çekirdekleri, yine aynı muhakeme tarzını yürüterek siyasi yelpazede yer bulmaya çalışıyorlar; bu süreçte bir yanlışlık görmüyorum; daha evvelce randıman alınmış usullerin tekrarı tabiidir. Galiba birilerinin gönlüne, "haydi filanca, senin de zamanın geldi; bir adım öne çık ve memleketi kurtar" şeklinde bir zuhur doğuyor olsa gerektir ki, muhtelif aralıklarla bu senaryonun tekrarına şahit oluyoruz.
Bugünlerde kotarılmakta olan yeni oluşumlar, şimdiki hâlimizin de sûretidir bana göre. Doğru olan yeni ve bambaşka bir siyasi parti kurmak değil, yeni ve bambaşka bir tarzda yeniden "olmak"tır bence. Bu ise, "anam beni bugünler için doğurdu" zuhuruyla parti kurmaya yeltenenlerin değil, bizatihi toplumun yeniden olmasıyla, mevcut halden bir başka hale geçebilmek dirayet ve enerjisini harekete geçirebilmesiyle mümkün. Bugünkü haliyle fırkacılık, bir nevi "toplum simsarlığı"ndan ötede bir anlam derinliği taşımaktan uzak görünüyor. Siyasetle uğraşanlar hepten kabahatli değil elbette. Mevcut siyasi partilerle, toplumun bugünkü hali arasında çok mânidar paralellikler var. Halbuki biz genellikle, "toplum iyidir hastır; fakat sistem, milletin organik evlatlarının öne çıkmasına müsaade etmiyor" zihniyet şablonuyla siyaseti değerlendirmeyi tercih ettik. Tabii böyle bir mantık, zihinde kurşun gibi ağırlaşan bir acı tortu bırakıyor. Kendinize acımaya, hakkınızın şu veya bu şekilde ketmedildiğine, itilip-kakıldığınıza inanmaya başlıyorsunuz. Oysaki mevcut siyasi yapılanmalar, bana göre toplumun tasavvurundan daha yüksek bir heyet teşkil etmemek noktasında mâsum sayılmalılardır.
Haydi adını da koyalım: Devletçi Jakobenizm'e el'an maruz bulunduğumuz için ne idüğünü biliyoruz, sol Jakobenizm hakkında da kanaatimiz var; ama "halk için halka rağmen" dayatmacılığının sağ-muhafazakâr siyasi kadrolarda barınmayacağı düpedüz bir önyargı değil midir? "Bu memleketi ancak biz kurtarır ve ıslah ederiz" fikrinin arkaplanı, memleketi ve milleti kurtarılmaya muhtaç bir obje gibi nitelediği için Jakoben'dir.
Bir de "sağ Jakobenizm" var aslında!
Fransız İhtilali'nin yaydığı popülizm, sadece devletçi ve solcu zihinlerde yankı bulmadı; muhafazakârları da sihrine râm etti (ki muhafazakârların devletçiliği ayrıca irdelenmeye lâyık bir meseledir). On yılda bir tekerrür eden askeri darbelerle kesintiye uğrayan sağ-muhafazakâr siyaset tarzı, bugün sadece darbe mağduru olmanın avantajıyla puan toplamak gayretindedir: Çuvaldızın battığı yer işte böyle acıyor.
Yolsuzluk cîfesinin gırtlağa bulaştığı bir demde, yoklama macunu kabilinden "erdem"li terkipler kurarak topluma göz kırpmanın parlak bir fikir zannedilmesi, size de ucuz bir çare gibi görünmüyor mu mesela?
Devletin toplum hayatında gereğinden fazla merkezî bir rol üstlenmesi yüzünden, kendi yâremizi bir teşhis edemez olduk; toplumun geciktirilmişliğinde devletin dahli var; ama bizatihi toplumun dahli yok mu? Şimdi toplum, "devlete rağmen ve aslında (bir arada, sulh içinde ve izzetle yaşamak fikrinin fiziki organizasyonu anlamında) devlet için" kendini yeniden var etmek vecibesiyle yüz yüzedir.
Sadece su değil, zaman da sıkıştırılamaz!