Yazarınız araziden, pardon, Asya Termal'den bildiriyor

Gazetelerimizden biri, kendine yeni bir şekil, yeni bir görünüş kazandırmak için "Radikal" bir değişime gitmek istediğinde aklına gelen parlak fikirlerden biri de yazarları sokağa indirmek, "saha"dan izlenimler edinerek yazmaya mecbur etmekti; acaba bir mânâda gazetenin yeni değnekçibaşısı yazarlara, "Haydi bakayım, yok öyle fildişi kulelere kapanıp ipekli robdöşambrlar içinde sıcacık koltuklara gömülerek havaiyyattan bahsetmek; gidin, halkımızın arasında yaşayın, terleyin, yorulun; simit susamının, tezgâhtaki bayat palamutun, köşebaşındaki çöp toplama yerinin, otobüste yorgun adamların kokusunu içinize çekin; çalışın, emek verin ki toplumun sesini doğru dürüst seslendirebilesiniz" demek mi istiyordu?

Çok şükür, bizim gazetede yazarların gündelik konforuna göz dikip "Mehmet sen kurbanlık hayvan pazarına gidip celeplerle tosun pazarlığına giriş; Ali, sen de sanayiye kadar uzanıp yan sanayi ürünlerin kalitesini araştır" diye cümlemizi yanaşık düzen ve tüfekli hareket eğitimi almaya teşvik edenimiz yoktur diyordum kiii... telefon çaldı. Telefondaki ses elinizde tuttuğunuz hafta sonu eklerinin baş editörü, zalim gazeteci, kırbaçlı yönetici Abdullah Kılıç'a aitti,

- Abi dedi, biliyorsun artık yazarlar sokağa iniyor, alana çıkıyor...

"Eyyvah" dedim içimden, başıma ne geleceğini kestirdiğim için inleyerek sordum,

- Yoksa biz de mi Abdullah?

- Evet abi, biz de... Özellikle de siz; yıllardan beri fildişi kulede yan gelip sağa-sola saydırıp gürlemek devri sona erdi. Yaptığım planlamaya göre seni, halkımızın bayram tatilinde kaplıca turizmi ile nasıl irtibat kurduğunu araştırmak üzere Kızılcahamam'da görevlendirmeyi uygun buldum.

- Ama Abdullah, lütfen... mübarek gün, eş-dost, konu-komşu, hısım-akraba; hem artık genç değilim unutma!

-Karar yayın kurulundan ittifakla çıktı; evet neticede bir ricadır ama say ki neredeyse emir. Geriye dönüşü imkânsız, yapacak bir şey de yok. Yine sizin durumunuz iyi sayılır; bizler yayın ekibi olarak sadece bir gün tatil yapabiliyoruz, bayramın ikisinden itibaren yine iş başındayız ve vaktiyle gazetecilere bayram tatili yapmayı çok gören zihniyete karşı en derin hürmetlerimizi sunarak çalışmaya devam edeceğiz!

Başıma geleni evdekilere duyurduğumda onlar benim kadar me'yus olmadılar; aksine "Yaşasın"a benzeyen sesler duydum hayal-meyâl. "Meğer bizim kale içten yıkılmış" diye hayıflanıp yol tedarikine koyuldum.

Otoyolda deli gibi makas atarak bir an önce gideceği yere ulaşıp pijamalarını giymek arzusuyla kavrulan çılgınlara bulaşmamaya çalışarak sonunda Kızılcahamam'a vâsıl olduk. Yolda hep, "Nerede eski bayramlar, konu-komşu, kavim-hısım, eş-dost; nerede bahşiş mendilleri, nerede eski bayram âdetleri" diye düşünerek somurtmuş olmalıyım fakat eşim, seyahat süresince ön koltukta sırayla sürücülük yapan oğullarını denetlemek gibi önemli bir trafik hizmetini yerine getirdiği için durumumdan haberdar değildi.

Asya Termal tesisleri, insanda sınıf yükseltme arzusu uyandıran bir yer; erkek kısmı için en büyük mesele, yemek ve havuz meşakkatleri dışında kalan sair zamanı nasıl geçirebileceklerinden ibaret kalıyor. Hanımlar ise içine düştükleri saadetten mahmurlaşmış bir halde "Keşke gündelik hayatımız hep böyle olsa!" düşüncesinin zevkiyle mesrûr ve şâd ü handân görünüyorlar: Yemek yok, bulaşık-çamaşır yok, ev toplama, süpürme, kapı-pencere silme yok; sadece çocuklarla ilgilenmek gibi minik bir mesele orta yerde kalıyor ki ailenin erkekleri daha önce defalarca mâruz kaldıkları, "Hayat müşterek; ara sıra çocuklarla sen de ilgilenmelisin!" ideolojisinin tesiriyle hanımları için bu fedâkarlığa katlanıyorlar. Asya Termal'de kaldığımız zaman içinde altını çizebileceğim en önemli tesbit (veya sosyolojik olgu da diyebiliriz buna!), erkeklerin çocuk bakımında ne kadar kabiliyetleri olduklarının farkına bile varmadıkları halde bu işi mükemmelen yapabilmeleriydi. Tabii bu arada ortaya komik manzaralar da çıkmıyor değil; o güne kadar çocuğuna kaşıkla mama veya çorba içirmemiş bir babanın, garip gülücükle, "agu-gugu"lar yaparak evladına şaklabanlık yapmaya çalışmasını seyretmek çok eğlendiriciydi doğrusu...

Tesisleri uzun uzadıya anlatacak değilim; internette kocaman sitesi var zaten. Ben ancak aksaklıkları aksettirebilirim size, çünkü bir yazar, -hele gazete yazarı ise- iyiye giden şeyleri değil, ârızaları dile getirmekten zevk alır!

Bir termal kaplıcada bulunabilecek en bol şey su olsa gerektir fakat bazı muslukların üstünde "Su tükeniyor" ikazıyla karşılaşınca "Küresel ısınma var; buzullar eriyor, orman bölgeleri mahvoluyor" tarzında bir haberle karşılaşmış gibi irkiliyorsunuz. Birazcık yaşlanmışlar için tesislerin kalbi, termal havuzda atıyor. Jakuzi motorlarının yarım saat moladan sonra sadece 15 dakika çalışması insanda (yani bende) hayal kırıklığı uyandırıyor. Konuyu çözen tecrübeli arkadaşlar, jakuzi yayını daha başlamadan mevzilenerek erkenden yer kapmanın avantajını değerlendiriyorlar. Evet, bunlar güzel imkânlar ama insanın aklını karıştırıyor; "Niçin bundan bizim evde de yok yahu" düşüncesi tehlikeli ve bölücü bir fikir. Suyu bana göre yeterince sıcak olmadığı için büyük havuz üzerinde yeterince gözlem yapmamış olmaktan mahcubum. Alandan gelen araştırmacı yazarlık için bunlar iyi notlar değil elbette!

Yüzlerce insanın aynı anda iaşe edilmesi gereken yerlerdeki çayların % 90 ihtimalle içilemez sınıfına girmesine mukabil Asya Termal tesislerindeki çay semaverlerinde hep iyi çay bulmuş olmamın altını önemle çiziyorum; diğer önemli artı ise tesislerin mimarlık sanatı sarfedilerek inşa edilmiş olmasıydı; bu husustaki titizliğim ve sıfırcılığım meşhurdur, yine de on üzerinden 7 verdim!

Bayramın güzelliği istisnai zamanlar olmasında; Asya Termal gibi yerlerin büyüsü ise, içinde çok çok birkaç gün kalacak olmanızdan kaynaklanıyor. Aslında bu misafirlik ve geçicilik duygusunu bütün ömrümüze yayabilecek basiret ve dirayeti gösterebilirsek, gündelik hayatımızın geriye kalan kısmını da bir bayram neş'esiyle geçirebiliriz pekâla.

Farkında olmadan mühim bir tesbit yaptığımı, yazıyı ikinci kere okurken farkettim; ümid ederim ki, sıradan bir şey gibi okuyup geçmezsiniz. Böyle zuhûrat az vukûbuluyor çünkü...

Yazarınız araziden bildiriyor; hoşuma gitti yahu bu görev...


Kaynak (Arşiv)