Yaşananların sorumlusu kim?
Saraydaki adamın tersine işleyen dehâsı önünde düğmelerimi ilikliyorum; bize her gün feryad edecek yeni bir konu bulmayı başarıyor.
55 milyon seçmenin iradesini buruşturup çöpe atmasını unuttuk; muhalefet, ‘seçimlerin iptalini' protesto etmek yerine yeni seçimlere hazırlanmakta. Başımıza gelebilecek her musibet bize revâdır ve haktır.
Sahi siz ‘Anasayal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Bürosu' diye bir kurumun varlığından haberdar mıydınız? Şaka gibi geliyor kulağa değil mi; resmen ironi! AKP'nin, özel yetkili savcılıkları kaldırdıktan sonra kurduğu bu muhterem heyet ilginç işleriyle adını duyurdu: 2.5 yıl sonra başlatılan Böcek operasyonu, TÜBİTAK soruşturması, IŞİD haberlerine yayın yasağı derken kurul adına hareket eden büro savcısı dün de, Koza-İpek Grubu'nun FETÖ ile ilişkisini açığa çıkarmak için düğmeye bastı.
FETÖ, Fethullahçı Terör Örgütü'nün kısaltmasıymış. Paralel örgüt lâfı pek soyut kaldığı için şimdi bu tabir dolaşıma sokuldu ve ADKİSB'in bu tabirini Sulh Ceza Hâkimliği'nin kolayca benimsemesi çok ilginç. Maksat, seçimlere doğru yuvarlanırken FETÖ tâbirinin AKP sempatizanları arasında yaygınlaşması; hani vaktiyle ETÖ (Ergenekon Terör örgütü) diye bir kısaltma vardı ya öyle. Örgütün henüz adı var kendi yok, 1,5 seneden beri onca itirafçı çalıştırılmasına rağmen henüz bu teröristlere(!) ait bir boş av tüfeği kovanı bile ele geçirilemedi ama önemli olan silah filan değil tabii; seçmen inansın kâfi...
Anasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Bürosu ha... Bu ismi bulan elemanın özgüveni ve nükte kabiliyeti takdir edilmelidir. Eğer hakkıyla çalışmış olsa bu büronun çok açık anayasa suçlarını soruşturmak için 7/24 mesai yapması gerekirdi, zira üzülerek belirtmeliyim ki bizim anayasanın başta rûhu olmak üzere iğfal edilmedik yeri kalmadı. Kimi kimden koruyacağız; tam kara mizah!
Şimdi 7 Haziran gecesine dönmenin vaktidir; o gece MHP genel başkanı, hiçbir koalisyonda yer almayacakları açıklamasıyla sarayın moralini düzeltip elini güçlendirdi. Ardından daha düne kadar yan yana, kardeş kardeş oturdukları HDP'yi sistem dışı ilan ederek seçimlerine yol açtı; daha sonra Meclis başkanlığını göz göre göre AKP'ye teslim ederek Meclis'in devredışı kalmasına sebep oldu. Meclis, yeniden yetkisiz ve müstafi hükümetin inisiyatifine bırakıldı. Bu süreçte alınan her hukuksuz kararın sorumluluğuna bir mânâda ortak oldu.
7 Haziran'dan önce MHP, Saadet ve BBP ortaklığının ittifak teklifine kapıları kapamış, böylece dolaylı yoldan HDP'nin barajı geçmesine de yardımcı olmuştu. O yüzden MHP'nin Sayın Erdoğan'ı ağır dille eleştirmesini, sarayın ise Sayın Bahçeli aleyhine şahsiyet haklarına hakaretten manevi tazminat davaları açmasını, seçmenlere yönelik bir nevi perdeleme davranışları olarak görüyorum. 7 Haziran'dan beri yaşadığımız saçma hukuksuzluk ve kanlı çatışma dönemi hiç yaşanmayabilirdi. Türkiye, erken seçime sarayın kurduğu göstermelik bir AKP hükümeti yerine üç partinin koalisyonu ile daha sağlıklı şartlar altında gidebilirdi.
İşte basını susturma operasyonu da başladı ve 1 Kasım'a kadar bu zulmün daha nereye varacağını, ağzından hiç hayırlı haber çıkmayan Fuat Avni cenapları bile kestiremez. Bu, engellenemez bir süreç değildi, siyasi basiretsizlik veya derin plânlamalar yüzünden Türkiye şimdi korkulu bir âkıbete doğru sürükleniyor.
Not: Pazartesi günkü yazımda, “AKP içinden birilerinin BBP parti binalarına vaktiyle kira yardımı yapmasının meyveleri bu seçimde hasad edilecek gibi görünüyor.” cümlesine yer vermiştim. BBP'nin teşkilat işleri sorumlusu Sayın Haşim Yanar, bu bilginin doğru olmadığını ve üzüldüklerini söyledi. Memnun ve müsterih oldum. Okuyucularımdan ve BBP mensuplarından özür dilerim.