Yarın her şey olabilir!
Bir kelam-ı kibar şöyle diyor: "Sebep anlaşılınca şaşkınlık ortadan kalkar". Dünya tarihinin en manidar çizgilerinden birisi, galiba sebeplerin daima küçük bir azınlık tarafından bilinmesine mukabil kitlelerin şaşkınlığa mahkum edilmesidir. Kitleler sebeple değil heyecanla beslenir; çünkü modern haberleşme teknolojisi, kitlelerin daha doğru bilgilendirilmesine değil, daha etkili tarzda heyecanlandırılmasına hizmet ediyor. Çağlar boyunca yönetenler, daha rahat ve problemsiz bir yönetim için hep duyguları harekete geçirmeyi tercih ettiler; despotik yönetimlerle demokratik yönetimler arasında bu bakımdan esaslı bir fark yok. Olayların gerçek çehresinin bilgisi "güc"ün ta kendisi. Doğru bilgi ile kitle arasında "düzeltici ve düzenleyici" görevini yerine getiren devlet, meşruiyetini ve gücünü bilgiyi denetleyerek inşa ediyor.
Son iki ayda Türkiye'de ve etrafımızda olup bitenleri şöyle bir aklınızdan geçirip icmalini yapabilir misiniz? İçimizden ancak pek azı böyle bir değerlendirmenin hakkını verebilecek ölçüde kavrayış ve dikkat sahibidir. Sade vatandaşların memleket ve dünya ahvali hakkındaki gıdası yevmidir; günü birlik bilgi, eksen ve esastan mahrum, her türlü sürprize açık, düşünce faaliyetinde uzun menzile imkan tanımayan bir bilgi türü; çok rahatlıkla buna "bilgisizlik" de diyebiliriz. Ekran, hoparlör ve gazete manşetlerinden fışkıran haber seli, bizim gibi sıradan insanların öngörmesine değil; ancak gündelik haber ihtiyacımızın (haber rızkı) tatminine elverişli bir yapı gösteriyor. Gündelik haber rızkımızın başka hiçbir şeyle ikame edilmez tabiatı kısaca şu anlama geliyor: Yarın her şey olabilir!
Kitlede mevcut bulunduğu farz edilen o mevhum ve "muazzam" güç, o milli iradenin üstünlüğü, o halk iradesinin yanılmazlığı gibi cumhuri idarelere, demokratik yönetimlere manevi destek sağlayan yaldızlı kavramlar, kitlelerin haber rızkını temin etmekteki çaresizliği yüzünden aslında pek de kıymet-i harbiyesi olmayan şeylerdir. Kitleleri besleyen bilgi kaynaklarını denetledikten sonra tezahür eden kitle iradesi, artık ne kadar kitleye ait sayılabilir? Dünyanın en demokratik yönetimlerinde bile idare edilenler, modern çehrelere bürünmüş bu bilgi engizisyonu yüzünden aslında hür değiller.
Yarın her şey olabilir ve siz, "yok canım, bu kadarı da olmaz galiba!" itirazıyla tahakkukunu imkansız zannettiğiniz her türlü garabetin bir parçası haline gelebilirsiniz. Orwell'in "büyük ağabey"inin her hareketimizi izlemesine, mahremiyet alanlarını kabaca parçalamasına artık ihtiyaç kalmadı; büyük ağabey, nasıl tepki göstereceğimizi düzenledikten sonra, akıllı kulaklarla telefon görüşmelerimizi dinlemesine, minik kameralarla davranışlarımızı izlemesine hacet yok. Kitleler, sadece dört tekerleği bulunan frensiz, direksiyonsuz, vitessiz römorklara benziyor; ancak "çekici"nin ivme ve yönlendirmesiyle hareket eden, duran ve iş gören bir unsurdan ibaretiz sadece.
Buna "kötümser bir yorum sadece" deyip geçebilir misiniz? Kaçta kaçımız on gün önce Kosova krizinin bu boyutlara tırmanabileceğini tahmin edebilirdik ki? Bize sunulan haberlerin sıralaması ve muhtevası, sureta tabii bir ahenk eseriymiş gibi görünüyor; ama keşke öyle olsaydı.
Günün birinde kitle iletişimi teknolojisini hakikaten demokratikleştirmek yoluyla "milli iradeyi amil ve kuva-yı milliyeyi hakim kılmak", teknik açıdan mümkün olabilir. Ne var ki bilgi kaynaklarını ve bilgi kanallarını gerçekten demokratikleştirmeye kimsenin gücü yetmeyecektir. Karl Marks, üretim tarzı ve üretim araçlarının mülkiyeti üzerine dikkat çekerken XIX. yüzyıl kriterlerine hayli uygun bir tahlilde bulunmuştu; XX. yüzyılı yaşayabilmiş olsaydı, teorisini galib ihtimalle "haberleşme" ekseninde yeniden ele almak ihtiyacı hissedecekti.
Yarın her şey olabilir; daha fenası yarın olacakları alkışlıyor olacağımız da kesin gibidir!