Yarın ağlamak yok ama...
“Bu filmi vaktiyle Almanlar da seyretmişti” yazısında, kafadan uydurduğum kanun teklifini hatırlıyor musunuz; boş verin onu. Önemli olan metin değil, herhangi bir saçma-sapan metnin kanunlaşma ihtimâlidir. Yazının ana fikri hükümeti eleştirmek değil, tam aksine Türkiye’de muhalefetin garip vaziyetine dikkat çekmekti.
Kabul edin artık: Komisyonlarda kavga edip genel kurulda hayır oyu kullanmak, basın toplantılarında hükümete veryansın edip Meclis bahçesinde kardan adam yapmak tam da hükümetin ‘canının çektiği’ türden ‘soft’, hatta ‘fake’ bir muhalefet biçimidir. Bu tarzı, farz edelim sigorta kesintilerinde işveren payını % 1 oranında artıran bir tasarı hakkında yapabilirsiniz ama emniyet güçlerine vatandaşı sindirmesi için keyfi yetkiler bahşeden, haberleşme hürriyetini istihbaratın tasarrufuna açan, hukukta partizanlığı sıradanlaştıran otoriter eğilimli bir iktidara karşı kurusıkı demeç muhalefeti hiçbir işe yaramıyor...
Nitekim bu durumu Sayın Erdoğan, Elazığ’da yaptığı ‘tarafsız’ konuşmasıyla ne güzel vurguladı! “Ne yaparlarsa yapsınlar, bu paket geçecek” buyurdu. Ağzına sağlık; altını çizmek istediğim de buydu işte. Neyse ki düşüncelerini gizleme lüzumu duymayan, tok sözlü bir reisimiz var, “Tandır sıcakken ekmek tutar. Artık daha fazla vakit kaybetmenin anlamı yok. Başkanlık sisteminin tam zamanıdır. 7 Haziran’da iktidar partisine 400 milletvekili verin, yeni Türkiye’yi kuralım.”
İktidar partisine meydanlarda 400 milletvekili isteyen ‘tarafsız’ Cumhurbaşkanı’nın, kalan 150 vekilliği zımnen muhalefete bırakmış olmasındaki ‘hikmet-i hükûmet’i bilmem anlayabilir musunuz? 400’e karşı 150 küsurluk bir muhalif bloka tahammül gösterilmesinin sebebi, “Türkiye’de tiranlık yönetimi yok; işte geriye kalan 150 civarındaki muhalif vekil bunun en açık delilidir” intibâını vermektir.
Muhalefet, artık oturup ‘varlık sebebi’ üzerine enikonu düşünmeli ve şimdiye kadar gösterilen muhalif eylemlerin neticede bir işe yaramadığı, çok çok Meclis’te birkaç günlük bir gecikmeye yol açtığını fark etmelidir. Parlamenter muhalefet o kadar “...mış gibi” kalıyor ki, yeni bir kanun çıkarmak gerektiğinde iktidar, parti içi muhalefeti, parlamenter muhalefetten daha fazla önemsemeye başladı. Daha açık ifade edelim: AKP, muhalefeti değil, kendi içindeki dengeleri gözetirken daha fazla endişeleniyor. Siyasi muhalefet bugün sadece parlamento varmış görüntüsünü vermek için gerekli bir dekor unsuru gibi kalıyor.
Belki geç bile kalındı; bu saatten sonra yapılabilecek tek şey, iktidarı genel kurulda, komisyonlarda, Meclis yönetiminde, hâsılı bütün Meclis çalışmalarında tek başına bırakmaktır. Boykot, protesto... Adı ne ise o! Meclis’te muhalefetin, anayasal bir kurum olarak varmış gibi davranması iktidara meşrûluk veriyor. Birilerinin çıkıp ‘Kral çıplak’ diye bağırması, iktidarı bütün kararları, eylemleri ve antidemokratik niyetleriyle baş başa yapayalnız bırakması gerekiyor.
\- Haksızsın; en ümitsiz şartlarda bile millî irâdenin tecellîgâhı Meclis boykot edilmez, diyeceklere şu küçük hususu hatırlatmak isterim: Bir buçuk sene içinde Türkiye’de hukuk devletinin temel kurumları bariz şekilde geriledi, temel haklarda büyük kayba uğradık. Türkiye, ‘tarafsız’ cumhurbaşkanının eski partisi adına mitinglerde oy isteyebildiği, bakanlar kurulunu by-pass ettiği, ciddi politik kirlenme ithamlarının Meclis’te aklandığı bir ülke oldu.
Biliyorum... Meclis’ten çekilmeyecek, iktidarı kendi vebaliyle baş başa bırakmayacaksınız! Yarın ağlamak yok ama!