Yaramıyoor!

Her parti, kendi meşrebince hiçbir kâğıtta yazılı olmayan bir iç koalisyon hesabını gözetir; bu işleri çok iyi bildiğimden değil, görüp anladıklarımdan yola çıkarak böyle bir hükme varıyorum.

Meselâ kuruluş yıllarında Halk Fırkası (bugünkü adıyla CHP), bütün toplumu temsil iddiasındaydı. Toplumda hangi sosyal sınıflar, zümre ve itikadlar var ise onlar esasen CHP’de mündemiç bulunduğundan ayrıca münâfıklık çıkararak başka bir parti kurmak bednamlıktı. 12 Eylül’den sonra ANAP da buna benzer bir yaklaşımla bütün toplumu kucaklamak siyaseti geliştirmiş ama neyse ki işi, “Burada gül gibi parti dururken başkaca partiye ne hâcet var canım!” noktasına getirmemişti.

CHP artık toplumun tamamını temsil ettiğini ileri sürmüyor ama bu defa kimleri temsil ettiği konusunda hayli derin bir varoluş krizi yaşıyor. Parti içi koalisyonda, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri’nden başlamak üzere eşraf, tüccâr-ı mûteberân, bürokrat takımı, aydınlar ve cihet-i askeriye oyun kurucu elemanlar olarak baştan beri varlıklarını muhafaza ediyorlar. İsmet Paşa’nın CHP’yi sola açmasıyla birlikte yoksul kitlelerin, işçilerin, köylülerin ve bilumum mağdurînin de iç koalisyona dahil edilmesi, partinin necib kimyâsını bozmuş gibi görünüyor: Fukara-i Sâbirîn ile kalantor sermaye erbâbından vazgeçemeyen, totaliter yönetim avadanlıkları ile demokratik açılımları aynı âlet kutusunda barındıran, kâğıt üstünde bir solculuk edebiyatı ile sağ ideolojinin en berbat karışımından şifâ uman, bir eliyle Sosyalist Enternasyonal’e tutunurken öteki eliyle Tek Parti devrinde işlenmiş bulunan bilumum seyyiâtın üstüne battaniye örtmeye çalışan, hem devrimci hem de muhafazakâr bir parti CHP’miz. Özet olarak birbirine dikiş tutmaz eğilimlerden ol görüp parti içi âhenk çıkaramıyorlar. Ana dilde savunma hakkı tartışmaları esnasında kopan parti içi fırtına ne ilki ne sonuncusudur.

Teşhis kolay ama hastaya faydası dokunur mu bilemem: CHP çok partili hayata bir türlü ısınamadı, intibak edemedi. Altı oktan birisi “demokrasi” olsaydı durum değişir miydi bilmem ama şu asırdîde partimizin şu hâli bana, çok eskilerde yaşanmış bir hâdiseyi hatırlatıyor:

Yakın bir ilin sarhoş-berduş takımı, gönüllerince eğlenmek için at arabası tutup çarşıdan zerzevat tedarikiyle Tokat’ın meşhur bağlarına safâya gidiyorlar. Akşama doğru kebabları lop lop et, müskirâtı da âfiyete tahvil eyledikten sonra dönüş faslına geçiliyor. Yine, yastık ve minderle döşenmiş at arabasına biniliyor, gazeller atılarak bağ yollarında tıngır-mıngır giderken arabanın atı parlıyor ve dörtnala, bilinmeyen bir âkıbete doğru çılgınca koşmaya başlıyor. Arabadakiler, “Ulan arkadaşlar kelime-i şahâdet getirelim, aman salâvata tutunalım, âkıbet iyi görünmüyor” diyerek, dinle-diyânetle arası serin vatandaşların darda kalınca dine ilticâ etmesi gibi gürül gürül tecdîd-i imâna girişiyorlar fakat içlerinden birisi ağzını açmamakta. Arkadaşları bizimkine, “Behey uğursuz nâdân herif, salâvat getir, geberip gideceğiz yahu” diye mahalle baskısına başlayınca suskun eleman, “Salâvat getirmek bana yaramıyor arkadaş, ısrar etmeyin” diyerek arabaya daha sıkı tutunmaya başlıyor. Ne var ki az sonra araba devriliyor, bizimkiler üzüm kütüklerinin arasına saçılıyorlar ve inleye inleye doğrulmaya çabalarken bizimkinin galîz küfürlerle soslanmış öfkeli sesi duyuluyor: “Ben size bana yaramıyor demedim miydi ey sevgili arkadaşlarım benim!”

Çok partili hayat CHP’ye hiç yaramadı yakın tarih boyunca. Sürücünün kabahati yok, Kemal Bey şu son krizde tamamen mâsumdur. Problem bünyevîdir.

Ayrıca perhizin işe yarayacağını sanmıyorum!


Kaynak (Arşiv)