Yaralılar, ölüler ve ordular
İki emekli paşamız, günün sıcak meseleleri hakkında fikir beyan etmişler; haklarıdır, ne var ki emekli paşaların beyanları, onların "sade vatandaş" niteliğini aşarak "ordu" kavramının bütün müştaklarını kapsayan bir kapsam derinliğine yayılıyor.
Hele konuşulan şeyler içinde vicdanları kırıcı, örseleyici, incitici cümleler varsa tahribatı da yoğun oluyor.
Emekli Orgeneral Hurşit Tolon, Trakya Üniversitesi'nde yapılan "Türkiye'nin jeopolitik konumu ve milli güvenlik stratejisi" konferansında bakınız neler söylemiş: "Tesettür konusu da bir türlü kapanmıyor. Neden; çünkü fikri hürriyeti var. Kadınlar neye bürüneceğine, neye bürünmeyeceğine kendi karar verir, diyorlar. Benim zamanımda başörtüsü vardı. Anneannem, rahmetli babaannem başörtüsü takıyordu. Hepinizin annesi de mevlitlere, cenazelere giderken takıyor. Ama şu hâlâ kavranamadı; 30 yıl önce bir siyasi partinin yandaşları tarafından empoze edilen bir simgedir türban. Ama hâlâ şu espriyi kimse yakalayamadı. Hem Müslüman'ım diyorsun hem de Hıristiyan bayanların örttüğü gibi iki tane, hem bir sıkma baş takıyorsun ve onun üzerine başka bir şey takıyorsun. Neye benziyorsun, rahibeye benziyorsun."
Aynen böyle; şimdi bir başka emekli generalden başka sözler var sırada. Türkiye Emekli Subaylar Derneği, Harbiye Askeri Kültür Sitesi'nde Türkiye-AB ilişkilerini tartışan bir toplantı düzenlemiş. Toplantıda bir konuşma yapan TESUD Başkanı emekli Tümgeneral Rıza Küçükoğlu, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni 'Atatürk Cumhuriyeti'nin ordusu' olarak tarif ederken, 'Peygamber ocağı' tarifini kabul etmediklerini belirterek, "TSK'nın askeri, Atatürk'ten sonra gelişmiş Türkiye Cumhuriyeti'nin Mehmetçikleriyiz, Peygamber'in Mehmetçiği değil." demiş. Belli din veya mezhebi öngören bir kavramdan uzak durulması gerektiğini savunan Küçükoğlu, çıkışta gazetecilerin sorularına cevap verirken, Mehmetçik kavramının özellikle Cumhuriyet döneminde önem kazandığını, hangi dinden olursa olsun Türk olan herkesin Mehmetçik olma hakkı olduğunu, eğer Mehmetçik, 'Muhammed'in askeri' veya 'küçük Mehmet' şeklinde üretilecek bir kavram olursa şu günlerde tartışılan üst kimliğin İslam olduğu gibi bir tartışmanın içine düşüleceğini de ilave etmiş.
Ben her iki emekli generalin de söylediklerini doğru bulmuyorum; aksine önemli bilgi hata ve eksikliği ile mâlul beyanlar bunlar. Neyin yanlış, neyin eksik olduğunu tafsil etmeğe kalkışsam bu yer kifâyet etmez.
Yalnızca şu kadarı...
Bu kavramlar dinamit gibidir efendim; fazlaca kurcalanmaya, "fünye tertibatı nasıl çalışıyor" diye meraklanmaya, içini açıp bakmaya gelmez. Olduğu gibidir. Türk askeri, siz beğenseniz de beğenmeseniz de Mehmetçik'tir. Analar oğullarını size emânet ederken işte o yüzden ellerini kınalayıp, davul-zurna çaldırarak gönderiyorlar. Sakatlanıp dönenine o yüzden "gâzi", ölenine "şehid" diyorlar. Gâzi kavramı nedir peki; eliniz değmişken ona da "seküler bir içerik" kazandırınız bari; gâzi'ye "yaralı" diyelim, "şehid"e ölü. Geriye ne kalır o zaman bir düşününüz efendim; benim dilim varmaz, üstelik sözüme de inanmazsınız, en iyisi başka paşalara sorunuz, onlar söyleyeceklerdir.
"Neye benziyorsun; rahibeye benziyorsun" sözleri vahimdir. Hem mutekid Hıristiyan hanımlarını hem baş örtmeyi dini vecibe sayan Müslüman hanımları rencide edici, itinasız ve dikkatsiz bir söyleyiş. Hele başörtüsünü mevlit ve cenazelere gidilirken kullanılan folklorik veya ananevi bir kıyafet zannetmek daha vahim, çok vahim, çok çok vahim.
Bizim gırtlağımız dokuz boğum; sözümüz, olması gereken "savt" ile çıkmıyor bir türlü. Bu gibi hallerde kelimeleri kuyumcu terazisi ile tartıp da sarf ediyoruz. Bunun nasıl bir şey olduğunu bilir miydiniz?
Bilmediğiniz sözlerinizden âşikâr;
Çok yazık çok!