Yapma bunu Sabahat; yapma bunu!

Bir kısım BDP'li milletvekilinin yakışıksız olmaktan da öte toplum barışını dinamitlemek amacına yönelik sözlerini kanıksamış olmalıyız ki bu defa daha ağır bir şey yapıp, karşılarında ceket düğmesini ilikleyen polis müdürüne tokat atmayı denediler.

Bir anlık tehevvürün, öfkenin eseri değildir; daha önceleri polise tokat atmaya kadar uzanmasa da mânâ itibariyle ondan daha ağır sözler sarfedilmişti. Diyarbakır Belediye Başkanı'nın o meşhur sinkaflı küfrü ile yükselen kışkırtıcı üslup anlamlı bir kararlılıkla devam ediyor.

Bu gibi durumlarda, "Bir kişinin yaptığı densizlik, bütün camiaya mal edilemez" tarzında geliştirilmiş meşhur bir bahane vardır; o bahanenin hükmü yok artık. Bazı BDP'li vekiller bile isteye, tekraren, ilgi çekmek, karşı öfke seli uyandırmak için taammüden kamuoyu önünde ağızlarını bozuyorlar.

Türkiye'de demokrasinin tarihi, bir bakıma Meclis'in taşıdığı itibarın tarihiyle paralel gider. Karnını kaşıyan kıllı ve kısa bacaklı adamların desteğiyle Meclis'e gelmiş temsilcilerle demokratik yoldan baş edilemediği için kısa yoldan Meclis'e dahledilmesi âdettendi. Milletvekillerinin dokunulmazlığı, maaşları, tedavi ve seyahat masrafları, lojmanları (satıldı da kurtulduk!) her fırsatta kötü haber yapılırdı; son zamanlarda azaldı; dolayısıyla vekil olmanın sağladığı bazı imtiyazların kötüye kullanılması, bu gibi hadiselerde iki kere menfi tesir yapıyor. Bazı BDP'liler Meclis'in itibarını da tampon gibi kullanarak asitli lâflarla yapabilecekleri tahribatın azamisini yerine getirmek için adeta gayret ediyorlar. Meclis itibarını kaybederse, ağzı bozuk, eli taşlı vekil takımının yüreği soğuyacak sanki.

Lakin bir yerde müsterih olabilirler; Sabahat Hanım'ın tokatı, içerdeki şahinlerin elini güçlendirirken, güvercinlerin kolunu kanadını kırdı. Bravo yani!

BDP niçin böyle yapıyor; niçin dağdaki silahların düzdeki sözcüsü rolüne rıza gösteriyor; niçin silahların gölgesinde siyaset yapmayı reddetmiyor? Hırçınlığın, öfkeli abi, abla rollerinin daha ne kadar zaman iş yapacağını düşünüyor; niçin bazı BDP'li vekillerin sergilediği ölçüsüzlüğün sanki bütün bölge Kürtlerini ilzam ettiği izlenimini güçlendirmek istiyor?

Cevap soruların içinde. Bu, BDP'liler tarafından makbul tarz, çok etki uyandırıcı bir mücadele metodu gibi algılanıyor. Sehven değil bilerek böyle yapıyorlar. Meselenin demokratik edeb ve hilm içinde çözülme ihtimâlinde devre dışında kalacaklarını sanıyorlar; oysa ki bu ülkede BDP ve onun çizgisinde siyaset yapan partilere gösterilen anlayış (Evet, onca kapatma kararına rağmen) hiçbir siyasi zümreye gösterilmedi. Hiç anlamı yok muydu "Karşı tarafı da dinleyelim" anlayışının? Demokratik açılımın ilk günlerinde nasıl telâşlandıklarını hatırlıyoruz; "Mazallah ya tutarsa!" diye uykuları kaçmıştı hani.

Meclis sıralarında huzursuz protestocu eylemciler gibi tedirgin duruyorlar; her an sol yumruklarını havaya kaldırıp genel kurulda slogan atacak gibi gergin ve çocuksu bir havaları var. Düzde siyaseti küçümseyen bir edâları var. Kendilerini "Dava elemanı", eylemci, belki kırsaldan Meclis'e tayin edilmiş bir gerilla gibi gören ve bundan gurur duyanları da vardır.

Her neyse, kendi zeminlerine karşı tahripkâr ve hırçın davrandıklarını düşünüyorum. Keskin sirke evvela küpüne zarar. Şu dört yıllık faaliyetleriyle BDP, temsil ettiği kitleyi ne derece iyi temsil edebilmiştir, onu destekçileri takdir etsin. Maksat Kürtler aleyhine kamuoyunda olumsuz yargılar uyandırmaksa, evet, hakları teslim edilmeli. Peki başka?..

Acaba "Polis tokatlayan sert abla" rolüyle "Parti tarihi"nde kendine mümtaz (!) bir yer kapan Sabahat Hanım, bugünlerde Napolyonculuk oynayarak Fransız seçimlerinde şansını artırmayı düşünen Sarkozy'den ilham almış olabilir mi diye düşünmeden edemiyorum; küçümsüyor olsa da vekillik vekilliktir çünkü.


Kaynak (Arşiv)