Yanan izmarit teorisi

Başbakan, birbuçuk aydan beri mütemadiyen paralel yapıdan bahsediyor. Medya ortamlarında herhangi bir kavramın “varlık” haline gelmesi için iki şart var: İlki çok sık tekrar edilmesi, ikincisi görünür hale gelmesi.

Sık tekrardan yana sıkıntı yok; öyle ki, sadece Başbakan’ın birbuçuk ayda paralel yapıyla ilgili tesbit ve iddiaları uç uca konulup metin haline getirilse, ansiklopedici cildi hacminde bir kitap olur.

Görünürlükte sıkıntı var ama; gerçi “Mabeyn matbuatı” bazı fotoğraflar bulup yayınlıyor fakat foyası iki gün bile dayanmıyor. Paraleller hakkında bilgi, belge temininde de zorluk çekildiği anlaşılıyor. İddia çok da ortada, “Yakında açıklayacağız, inlerine gireceğiz inlerine, onlarla daha işimiz bitmedi” gibi tehditlerden başka bir şey görünmüyor.

Şöyle bir durum: Paralel yapı diye bir şey var; anlaşıldığı kadarıyla varlığı keşfedileli uzun zaman da geçmemiş fakat halkın anlayacağı, inanacağı delillerle ispat edilemiyor.

İyi de, varlığı hükûmet tarafından bilinen, nefes alışı bile izlenen ama bir türlü görünür hale getirilemeyen bir suç teşkilâtını hâlâ derdest edemeyen, delilleriyle yargıya (hangi yargıya?) teslim edemeyen bir “idare fırkası”na kamuoyu niçin güvensin, niçin desteklesin?

Polis teşkilatı, binlerce tayinden sonra herhalde hükûmetin “güvenilir bulacağı” bir kıvama gelmiştir; istihbarat teşkilatı derseniz doğrudan Başbakan’a bağlı. O yetmedi, bütün bürokratik imkânlar, kayıtlar, on iki seneden beri güvenilir ellere emanet edilen bürokratik mevziler de kontrol altında.

Kamuoyu o zaman, “Nasıl bir hâb-ı gafletse on bir yıl farkına varamamış, hatta kucak açmışsınız; ne istedilerse vermiş, güvenmişsiniz; bunca zaman yanlış duvara sırt vermiş bir heyet, son anda uyandığını ileri sürüyorsa evvela doktora gidip algı melekelerinin sağlam olduğuna dair bir heyet raporu getirmeli ki sözlerini ciddiye alabileyim” diye sormaz mı?

Bunca imkâna rağmen paralel yapıyı hâlâ deşifre edemeyen bir idare fırkasına vatandaş, “Sen önce kendi güvenliğini sağla; şu halinle, direksiyon başında sigara içerken yanlışlıkla gömleğinden içeriye yanan sigara izmariti (yolsuzluk soruşturması) kaçmış sürücüye benziyorsun; ben sana nasıl güveneyim” demez mi?

Bu plâğın bir de tersi var: “Paralelciler”le canciğer kuzu sarması olunan cicim yıllarını hatırlayalım; Paralelciler son üç seçimde cirmleri ne kadarsa size oy verdiler; bugün şeytanlaştırılan kitlenin mensupları şimdi sağ ellerine bakıp daha dün, 2011’de verdikleri oyun manevî sızısını yaşıyorlar.

Onlar sizin seçmeninizdi yahu...

Onlar, benim hatırlayabildiğim kadarıyla darbe çeteleriyle mücadele edilmesini istediler; demek ki ayıp etmişler...

Bu mücadele hükûmetin eli güçlensin diye geniş kapsamlı bir anayasa değişikliğini de desteklediler; referandum sürecinde sizin parti teşkilatınızdan daha canla başla evet oyu için gayret gösterdiler; vay sinsiler!..

Barış sürecinde yükünüzü hafifletmek için taşın altına onlar da el koydular. Birileri âkıl adamlarla dalga geçer, hain muamelesi yaparken yanlarında durdular; vay takiyyeciler!..

Dahası Türkiye’nin yeni, demokratik, hürriyetçi bir anayasa yapabilmesi için destek verdiler... Şimdiki akıl yürütmenize göre yeni ve demokratik bir anayasa yapılınca devleti tamamen ele geçirmeyi mi planlamışlardı acaba? Karanlık ve sinsi bir çete, demokratik ve hürriyetçi bir anayasayı ne yapsın yahu, akıl var iz’an var?

Önce sâkin bir zihinle arabayı sağa çekip, gömleğin içindeki yanan sigaradan kurtulmak lâzım; otobüstekilerin yani hepimizin selâmeti namına en doğrusu bu!


Kaynak (Arşiv)