Yadırgamak!
Polemiği sevmiyorum; hele bir başka yazarın yazdıklarından hareketle polemik gibi algılanabilecek tartışma berzahlarına girmek hiç tarzım değil; ama cumartesi günü Hürriyet gazetesinde genel yayın müdürü Ertuğrul Özkök'ün yayınladığı "Entelektüel Haymatloslar" başlıklı yazı, çok önemli bir zihni dönüşümün işaretlerini taşıdığı için üzerinde durulmağa değer göründü bana. Sayın Özkök yazısında özetle, takriben bir hafta evvel Hürriyet'in manşetinde yer alan "Manyağa bak!" ibaresini savunuyor. Üstelik bu savunma yazısı, baştan sona bize hiç de yabancı gelmeyen kavramlarla örülmüş. Mesela, "Pespaye bir marjinalliği entelektüellik zanneden veya entelektüelliğin tek biçimi diye yutturmaya kalkışan zihniyet... Milli olan her yaklaşım biçimine karşı çıkan bu sözde aydın tipi, bu ülkenin düşünce mahallelerinde külhanbeyliği yaptığı sürece, ona milli olan duyguları hatırlatacak bir karşı zihniyet de yaşayacaktır... Türkiye yıllardan beri düşünce dünyasında ali kıran baş kesen bir entelektüel haymatlosluk olayı ile karşı karşıya..." Ve devamında Sayın Özkök, -mefhumun muhalifinden hareketle- halkın düşündüğünün yanında olmaktan, vaziyet alışlarda "milli" davranmaktan, düşünce konusunda insanın bir pasaportu olması gerektiğinden, zihniyet vatansızı olmanın doğru olmadığından bahsediyor ve ilave ediyor: "Bu ülkede bütün aydınlar haymatlos değil; kafalarında millilik duygusunu taşıyan gerçek aydınlar da var. Bu coğrafyada Türkiye'nin ancak böyle sağlam bir millilik duygusu ayakta kalabileceğine inanan aydınlar var. Yani kolay olanı değil, zor olanı seçen gerçek entelektüeller."
Başkalarının ne kadar milli veya milliyetçi olduğunu; ancak bizim tayin ettiğimizi vehmetmekle geçen delikanlılık devrimiz çoktan gerilerde kaldı; ama yukarıdaki satırlarda iktibas ettiğim şu satırları "delikanlılık" eyyamında okusaydık, eminim benimle birlikte bütün nesildaşlarım, "kim bu ağabey, ne kadar sıkı millici yazı yazmış" diye sevinir, üstelik bu yazının, yayınlandığı gazeteyi de bir ölçüde ilzam ettiğini düşünerek gururlanırdık. O naiv devrimizin üstünden neredeyse otuz yıl geçti; o otuz yılın ortasından da 12 Eylül silindiri!
Bilenler biliyor, benim neslimin bütün eli kalem tutanları, elimiz kalem tutmaya yettiği günden beri Sayın Özkök'ten iktibas edilmiş şu satırların satır aralarını dolduran binlerce sahifelik yazılar yazdık; aydınımızın yabancılaşmasından, milli ve yerli değerlerden bihaberliğinden, kelimenin hakkını vererek "milli" olmazdan evvel evrensel olunamayacağından bahsettik durduk. Şimdi onca sene sonra bu satırları okurken nedense delikanlılık günlerindeki yürek sıcaklığını ve safiyeti hissedemediğimi hüzünle fark ediyorum. Kelimeler, hemen hemen aynı kelimeler; yazar "milliyetçilik" dememek için "milli" kelimesini gramatikal açıdan hayli zorlayan yeni kavramlar telaffuz etmeye çalışmış olsa da fikirlerde büyük bir değişiklik yok; ama onları okurken kapıldığım "içi boşalmışlık" duygusunu nasıl izah etmeliyim; içi boşalan kim; biz mi, kelimeler mi?
Vaktiyle "biz de milliyetçiyiz yahu, milliyetçiliğin tapusu sizin üstünüze mi, bu memlekette sizden başkasının milliyetçi olmaya hakkı yok mu?" diye köşeye sıkıştırdığımız (ve tabii hata ettiğimiz) insanların bunaltısını şimdi daha iyi anlıyorum; bugün, benim hissettiğim şeylere yakın bir itirazı dillendirmeye çalışmış; ama sonradan "vazgeçmiş" olmalılar.
Ertuğrul Özkök'ün sekiz sütuna çektiği "Manyağa bak" manşetini, içindeki fikir hamulesinden ziyade gazetecilik zerafeti bakımından yadırgamıştım; hala aynı fikirdeyim; ama bu manşete yönelen tenkitleri cevaplandırırken alelacele atladığı "millilik" mevziini de, -koordinatları itibariyle- yadırgadığımı da söylemeliyim. O muktebes satırların altına nerede görsem imzamı atabilirim; o başka. Ama sanki bu alıntılar bize "yeni bir tavır alış"ın habercisi gibi göründüğünden mi nedir yine de yadırgamaktan kendimi alamıyorum.
Üstelik o satırlardaki "sözde entelektüel", "sözde aydın" tamlamaları da bana hiç yabancı gelmiyor; şu yakınlarda bir yerde okuduğumu hatırlıyorum; ama nerede?
Siz hatırlayabiliyor musunuz?