Yabancı dil, "Perestiş"in değil, "feth"in aracıdır

Yabancı dil eğitimindeki başarısızlığımızı tartışırken arkadaş meclislerinde bazen şaka yollu şu meseleyi gündeme getirdiğimiz olmuştur.

Sivas Kongresi'nde "manda" taraftarlarının görüşleri ağır basmış olsaydı, bu kararın muhtemel neticeleri ne olurdu? İstiklâl gibi dünyalara değişilmez bir faziletin kaybı hesaba katılmazsa "manda" idaresi altında daha iyi yabancı dil öğrenebileceğimizi alayla karışık bir kahırla dile getirdiğimiz olmuştur.

Elbette iyi seviyede yabancı dil eğitimi almak için "manda" gibi bir zillete boyun eğmek şart değildir; lâkin yine aynı milli hassasiyetle hatırlanması gereken izzetinefis noktası şu olmalıdır ki, yabancı dil eğitimi yabancı kültür ve kavramlara "perestiş"in değil, onları "feth" etmenin(*) aracıdır. Sırf yabancı dil öğrenmek için verilen eğitimin hiçbir anlam ve kıymeti olamaz; yabancı dil insanın ufkunu genişleten bir vâsıtadır ve her vâsıta gibi kendi başına bir işe yaramaz. Yabancı dili tasarruf ederek zihne ufuk kazandıran mekanizma ancak ana dil ile inşâ edilebilir.

Anadolu liseleri denilen devlet okullarında bazı derslerin yabancı dille öğretilmesi, bugüne kadar devlet eliyle sürdürülen bir yanlıştı ve Milli Eğitim Bakanlığı bu yanlışı telafi etmek için şimdi hayli kararlı görünüyor. Bu doğru ve hayırlı teşebbüsten ötürü, kararın altına imza koyan yetkilileri tebrik etmeliyiz. Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu hocamızın yıllardan beri adeta feryad makamında yükselttiği tenkidlerin bu kadar çabuk bir zamanda semere vermesi, Türkiye'nin zihni atmosferine hâkim olan koyu irrasyonaliteye ters düşmesi bakımından hayli şaşırtıcı; ne var ki daha bu safhada bir kısım öğrenci velileri ve bunların ardına gizlenen bir grubun "biz bu kararı iptal ettiririz" teranesiyle muhalefete başlaması "Türkiye tecrübemizin" doğruluğunu ispatlıyor. Yine aynı tecrübe ışığında tahmin edebiliriz ki bazı derslerin yabancı dille öğretilmesi gibi yanlış ve abes bir uygulamayı sona erdiren bu kararı destekleyenler, yakında Anayasa'yı tağyir, tebdil ve ilgadan tutunuz da Cumhuriyet'in temel niteliklerini değiştirmek eylemine kalkışmaya kadar bir dizi olmayacak suçlamaya muhatap kalabilirler; pekâlâ mümkündür; "Türkiye tecrübemiz" bu ihtimâlin hiç de uzak olmadığını ihtar ediyor.

Devlet eliyle farklı kalite ve müfredatla orta öğretimde Anadolu lisesi ismiyle imtiyazlı bir kurum ihdas edilmesi, bana öteden beri abes göründü; üstelik bu okullarda bazı derslerin yabancı dille işlenmesi, tam da "müstemleke ruhû" ile izah edilebilir bir uygulamaydı ve zannımca resmi dilin Türkçe olduğunu belirten Anayasa maddesine aykırı idi. Türkiye'de yıllarca "yabancı dil eğitimi" ile "yabancı dille eğitim" kasıtlı olarak birbirine karıştırıldı. Görebildiğim kadarıyla bu saçmalığa bugüne kadar sadece Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu açık yüreklilikle meydan okudu ve yapılan yanlışlığı yüksek sesle haykırmaktan çekinmedi. Yeri gelmişken sayın Sinanoğlu'na kaliteli yabancı dil eğitimini destekleyen ama yabancı dille eğitimi ağır dille kınayan tutumundan ötürü şükran borcumuzu ifa etmeliyiz.

"Şu mektepler olmasaydı, maarifi ne güzel idare ederdim" diyen Maarif Vekili kadar tasasız ve safdil birisi olsaydım "onca masrafa rağmen nasıl olsa beceremiyoruz" gerekçesiyle yabancı dil eğitimini orta dereceli okullardan tamamen kaldırmayı teklif ederdim. Bu teklifin gerekçesi ne kadar geçerli sebeplere dayanırsa dayansın, sonuçlarının maarif hayatımız bakımından vehâmetini elbette kabul ederim. Dikkat çekmek istediğim asıl husus, okullarımızda bırakınız yabancı dili, Türkçeyi bile lâyıkı veçhile öğretmekteki müseccel başarısızlığımızdır. Türkçeyi üç-beş yüz kelimelik bir vokabülerle kafasını gözünü yararak tasarruf eden kuşakların, yine aynı okullarda hangi kalitede yabancı dil öğrenebildiğini hepimiz yakından biliyoruz. Aynı derecede bedâhetten sayılan bir başka husus ana dilini lâyıkıyla bilmeyen birinin, bir başka lisanı ne derece bilebileceği ve bu lisanla ne yapabileceği hususundaki o kocaman soru işaretidir. Yine pekâlâ biliyoruz ki iyi eğitim, müfredâtında illâ ki yabancı dil eğitimi bulunan bir tercih listesinden ibaret değildir. Yabancı dil, eğitimin olmazsa olmaz cinsinden bir parçası olamaz; hele ana dil zevki ve tasarrufu kazandırılamamış nesiller üzerinde asla! Hoşumuza gitse de gitmese de bugün işte bu noktada bulunuyoruz.

Milli Eğitim Bakanı Sayın Sağlam, isabetli bir karar vermiş bulunuyor; sağduyunun ve vicdanın emrini yerine getiren bu kararı desteklemeliyiz; eğitim hayatımızda düzeltilmesi gereken onca yanlışlığın yanında yabancı dille eğitime son vermek elbette yetersiz kalıyor. Ümit edilir ki, bu karar memleket çapında okullarımızın eğitim kalitesini yükselten, doğru gayelere yönelten ve yaygın tahribatı önleyen daha nice gerekli ve cesur kararın ilk halkasını teşkil eder. Ülkemizin ana lisanına bile tam tasarruf edemediği halde ekstradan yarım yamalak yabancı dil bilen niteliksiz kitlelerden daha fazlasına ihtiyacı var ve artık bu gibi meseleleri cesaretle tartışmanın zamanı gelmiş bulunuyor.

İşte bu gerçek bir problemdir ve incir çekirdeğini doldurmaz şeyler yerine bunları tartışsak daha çok mesafe alabiliriz.

��������

(*) Feth, yaygın tasarrufun aksine bir yeri zaptetmek ve zorla ele geçirmek değil, bir şeyi açmak, açılmak mânâsını taşır. Yukardaki cümlede "feth" kelimesini yabancı kültür ve kavramların derûnuna inmek, içine nüfûz etmek ve onları anlayarak "açmak" mânâsında kullandım. A.T.A.

Not: Bayram tebrikine açık adresini yazmayı ihmâl eden okuyucularıma, sırf bu sebeple cevap veremedim; affetsinler.


Kaynak (Arşiv)