"Ya çıkarsa nic'olur hâlin?"
"Bayramınızı tebrik ederim" mâhiyetinde iki satır kuru kutlama metninin üstüne seksen-yüz tane adres yapıştırıyor, "gönder" tuşuna basıyorsunuz ve böylece bir sürü insana aynı anda tebrik yollamış oluyorsunuz.
İleşitim âdâbı deyip duruyoruz; böyle haberleşmenin edebe yaraşır tarafı yok. Tebrikin alıcısı kendini sıra mâmulâtı gibi hissediyor bir kere. Mektup veya tebrik şahsi, hususi, kişiye has bir şeydir; ya iki kişi arasında cereyan eder veya etmez. Bana kollektif adresle gönderilen tebrik ve mektupları ne okuyor ne de cevaplandırıyorum; Çöpe, doğrudan çöpe!
*
"Felluce'de direnişçiler" varmış; işbirlikçi Irak hükümeti, işbirlikçi ve naylon Irak ordusu, işgalci ABD güçleri onları -terörist de dahil- hangi isimle nitelerse nitelesin, kalben ve rûhen onlarla beraberim. Şu mübarek günlerde İslâm toprağının herhangi bir karışını kana bulayanlar, fukaraya, sıbyâna iki dilim ekmeği zehir edenler, mazlumlara kan kusturanları olduğundan farklı göstermeye kalkışanlar, örtülü de olsa destek verenler hesap gününde defterleri soldan verilenlerden olurlar inşallah. Elimizden bir şey gelmiyor, buğzediyoruz.
*
Farklı düşünenleri saygıyla karşılarım; Yaser Arafat'a "innâ lillâhi.." hükmü çerçevesinde rahmet diledim ama hissedebildiğim kadarıyla benim açımdan daha fazlasını hak etmiyor. Evvela bir hakikati tesbit edelim. Türk kamuoyu bidâyetinden beri Filistin meselesinin esaslarını ve ayrıntılarını bilmez; Filistin'e ve Filistinlilere sempatisi bilgiden değil, zalim ve küstah İsrail politikalarına duyduğu nefretten kaynaklanıyor. Tam bir "Hubb-ı Ali değil buğz-ı Muaviye" durumu yani. Ömrü boyunca makam maaşına talim ettiği halde banka hesabından yüz milyonlarca dolar çıkan liderlere hiç kanım ısınmamıştır zaten!
*
"İddaa" diye bir ek görünmeye başladı bazı gazetelerde. Güyâ "iddia"dan galât bir kelime yapmışlar; çirkin. Merak edip baktım, bizim anlı şanlı devletimiz dünya futbol liglerinin de kapsama alındığı "global" bir bahsimüşterek kumpanyasının Türkiye şubesini uhdesine almış ve bu işle Spor Toto idaresini görevlendirmiş. Bravo! Maaşallah! Devlet dediğin böyle olmalı zaten; kumarı özel sektör oynatırsa suçtur, devlet organize ederse bütçenin en kararlı ve kârlı fasıllarından biri olur. Ondan sonra TRT 1'de geceleri özel program düzenleyip "sayısal" çekilişi yaptırır. Yapmayın efendim, para için "her şey" yapılmaz!
"Mehâbet-i devlet nic'olur lala!" diye bıyıklarını yiyen Osmanlı Paşası'nın kemikleri kül olmuştur zaten. Mucitlerine ve uygulayıcılarına teessüf ederim; katılımcılara ise tez zamanda "ya çıkarsa hâlim nic'olur?" uyanıklığına erişmeleri için duacıyım.
*
Meraklılarının hep adını bildiği ve duyduğu ama kendisiyle yüz yüze gelmediği bir efsâne eser Türk okuyucusu ile tanışıyor: Hâce-i evvelimiz Ahmet Midhat Efendi merhûmun meşhur, "Üss-i İnkılâb"ı. Selis Kitaplar tarafından iki cilt halinde yayınlandı (www.seliskitaplar.com). Yılın kültür hadiselerini derleyen arkadaşların gözden kaçırmaması gereken bir neşir bu. Muhteviyatından bahsetmeye yer kâfi değil ama bir nokta var ki işaret etmeden olmaz. Eser, Tahir Galip Seratlı tarafından "yayına hazırlanmış"; tırnak içindeki ifade sadeleştirmeyi de kapsıyor. Anladık zamâne okuyucusu için böyle düzenlemeler neredeyse kaçınılmazdır lâkin Ahmet Midhat Efendi'nin Türkçesiyle, üslûbuyla, cümleleriyle tanışmak isteyenlerin hakkı ne olacak?
Biraz masraflı olmakla birlikte, bu gibi eserlerin neşri için en iyi yol, orijinal nüshanın faksimil baskısı ile sadeleştirme nüshasının birlikte yayınlanmasıdır. Kaldı ki bu kadarını bile minnetle karşılıyorum. Aynı yayınevi, Ziya Paşa merhumun meşhur "Endülüs Tarihi"ni de birkaç gün önce yayınladı. Böyle güzide eserleri kuytuluklardan çıkarıp gün yüzü gösterenlerin ellerine sağlık.