Uzaylıların gözünden dünya işleri
Dünyanın siyasi hallerinden bunaldıkça bazen kendimi, başka, bilinmeyen bir gezegenden kalkıp biz dünyalılar arasına karışarak ne olup bittiğini anlamaya çalışan uzaylıların yerine koymaya çalışırım...
Dünya, bilinen uzay boşluğunda “Hayat” dediğimiz istisnai süreç için en elverişli gezegendir; harikuladedir. Büyük denizlerle anakaraların birbirine girip ayrıştığı verimli hayat alanlarıyla doludur ve üzerinde yüz binlerce forma ayrılmış canlılar, yüz binlerce yıldan beri yaşamaktadır. Yüz binlerce tür canlı ve milyarlarca insan, yine yüz binlerce yıldan beri arz üzerinden devşirip yetiştirdikleri gıdalarla müthiş derecede dengeli bir ekosistem üzerinde barınabilmektedir.
Ne var ki arz üzerinde hayat, uzaktan göründüğü kadar tatlı ve câzip değil. İnsan adı verilen canlı türü, diğer bütün canlılar üzerinde tartışılmaz ve ezici bir hükümranlık tesis etmiş olmasına rağmen kendi arasında da bitip tükenmek bilmeyen kanlı bir didişme içindedir.
Yeryüzünün bütün karaları ve suları sahiplidir; üzerinde “devlet” adı verilen büyük organizasyon ve otoriteler kurulmuştur. Devletler sadece hükümran olduğu karaların ve suların bütün tabii kaynaklarına değil insanlarına da egemen olduklarını iddia ederler ve insanların hayatı üzerinde belirleyici yetkileri olduklarını ileri sürerek buna “iç hukuk” derler. Uluslararası hukuk ise yok gibidir.
İnsanlar da devletler gibi, nisbeten daha küçük otorite ve mülkiyet otoritelerine sahiptir. Hepsi devlet denilen büyük ceberruttan yakınmakla birlikte onun varlığı ve gerekliliği üzerinde şaşırtıcı derecede ittifak etmişlerdir.
Devletler çok masraflı, devâsâ teşkilatlardır; finansmanlarını yönetimi altında tuttukları insanların kazançlarından “vergi” adı verilen kesintiler toplayarak temin ederler; bu kesintilerin “kutsal” bir nitelik taşıdığı da bazı insanlar tarafından ortak kabul görür.
Devletler gibi insanların da sınırları vardır ve bu sınırların ihlâl edilmesi halinde öldürmek dâhil, her türlü şiddeti icabında meşru gören hak arama yolları geliştirilmiştir; öte yandan insanlar, aynen devletler gibi birbirleriyle rekabet eder, tartışır ve kavga ederler ve birbirlerini tehdit edip caydırmak için kendi insanlarından meydana gelmiş “ordu” kurumları geliştirirler. Ordular pahalı silahlar kullanır ve her yıl daha bir öldürücü nitelik vasfı kazanmak için büyük masraflar yaparlar. Her devlet halkının kendi ordusuyla övünmesi, ortaklaşa paylaşılan bir duygudur. Orduların kendi aralarında çatışması, tarihin bilinen ilk yazılı devirlerinden beri dünya üzerinde tekrarlanagelen en bildik olgudur. Savaşlarda insanlar ölür, aç kalır, birbirlerine zulmeder; sınırlar büzülüp genişler ve çok azı hariç insanlar, savaşın olmadığı bir dünya tahayyül etmekte zorlanırlar.
Nadir barış dönemlerinde –ki barış savaşa göre gerçekten nadir rastlanan durumdur- devletler birbirleriyle “diplomasi” adını verdikleri, nâzik bir münasebet tarzı geliştirmişlerdir. Ne var ki biraz yakından bakıldığında diplomasinin, iki insan veya iki komşu arasındaki ilişkiden farklı bir tabiat taşımadığı fark edilir. Diplomatlar gerçeği gizlemek, blöf yapmak ve duygularını belli etmemek gibi genellikle kumarbazlara mahsus teknikler geliştirmiş olsalar da “Samimiyet”i en büyük zaaf kabul eden ilginç bir insan türüdür.
İnsanların geçimliği birbirinden farklıdır; yaşayan her insanı doyuracak kadar gıda, ilaç, barınma, sağlık ve eğitim hizmeti üretmelerine rağmen aralarındaki gelir uçurumu bazı yörelerde korkunç derecelere varır; tarihin başından bu yana bölüşmeyi bir türlü öğrenememişlerdir. Ayrıca farklı inançlar taşımaları, onların birbirlerine hayatı zindan etmeleri için güçlü gerekçeler vermektedir. Birbirlerinin inanç ve fikirlerine saygılı olmaları gerektiği herkes tarafından kabul edilmekle birlikte bu konuda saygılı olanlar, saygısız ve mütecavizlere göre çok küçük bir azınlık olarak kalır.
İnsanlar kâğıt üzerinde herkesin birbiriyle eşit haklara sahip olduğunu söyleseler de, bu fikrin takibini yapacak derecede tutarlı bir canlı türü değildir.
Yeryüzünde hayat, insanlar yüzünden büyük bir gerilime sahne olmaktadır; “Yırtıcı” tabirini genellikle hayvanlar için tercih etseler de insan, geneli itibariyle arzın en zalim ve yırtıcı canlısıdır.
...
Dünya ahvaline uzaktan şöyle bir nazar eden uzaylılar, birbirlerine büyük bir hayal kırıklığı ile baktıktan sonra araçlarının burnunu başka bir dünya bulmak emeliyle uzaklara çevirir ve hızla buralardan uzaklaşırlar.