Ümük!

Madde 1: IŞİD mensubu insan kasaplarının kafa kesme videolarını ve fotoğraflarını yayınlayan her haber kuruluşu, açıkça terörizme destek veriyor. IŞİD bu eylemleri, avucundaki çaresiz rehineleri cezalandırmak için değil dünya kamuoyuna dehşet salmak ve propaganda yapmak için yapıyor. Bu görüntülerin “haber değeri” varsa da canı cehenneme!

Madde 2: İngiliz vatandaşı olduğu ileri sürülen Mücahide binti Usame adlı peçeli kadının, kesik baş ile verdiği pozun ardındaki detay şudur: Örgüt, militanlarını “başı gövdeden ayırmak”ta anatomik mahâret kazanmaları için uygulamalı eğitime tabi tutuyor ve çirkin eylemi “İslâmi bir pratik” olarak yüceltiyor. Aklıbaşında fakihlerin Müslümanlığın güleryüzlü ve sağaltıcı yönünü hayata geçirmek için verdiği bir milyon birim emeği, bir tek kelle kesme videosu yerle bir ediyor. IŞİD’in yakın bir gelecekte hâk ile yeksân olacağı şüphesiz fakat bir an tersini düşünün; kim bir IŞİD devletinin tebaası olarak yaşamak ister?

Madde 3: Kelle kesmek suretiyle kamuoyunda dehşet uyandırma, siyasi propagandanın en denî, en ucuz ve maalesef en etkili yolu. Türkiye’de olup-bitenlere bakınca kelle kopararak muhalif sindirme yaklaşımının içerde de rağbet bulduğunu görüyoruz. IŞİD’in bir gelecek vizyonu, bir evrensel barış tasavvuru yok. “Önce düşmanın kafasını kes, dehşet uyandır sonra nasıl olsa yönetirsin” varsayımı söz konusu sadece. Biz bu sefil mantığı, şanlı tarihimizin darbeler döneminden çok iyi hatırlıyoruz. Darbe pratiğinin daha sonra hukuk içtihatlarına geçmiş teorisi şudur: Darbeye yeltendiğinde merhametsiz ve kararlı davranacaksın. Daha önce geçerli olan hukuk artık yoktur. Yeni hukuku, senin başarın tayin edecektir! Espri yapmıyorum: Türkiye’de ordu iki kere askeri darbe yapıp geçerli anayasayı ortadan kaldırdı ve kurduğu yeni anayasa düzeninde kendisini sorgulanamaz bir mevkîe getirdi. Hukukçularımız da bu fiili duruma, “Kurucu irade” adını verdiler ve kurucu iradenin geçerliliğini içtihada bağladılar!

Madde 4: Cumhurbaşkanı’nın Katar dönüşü Bank Asya’ya yönelik sözleri, şu anda geçerli olan hukuk kodlarına göre suçtur fakat eğer muradına erip bankayı ve diğer kuruluşları çökertirse, darbe hukukuna göre bu eylem suç olmaktan çıkar. Öyleyse bu kritik safhada hukuku bile bile çiğneyenlerin aşırı derecede cüretkâr olması gerekiyor. “Düşmanını yarı canlı bırakmayacaksın, mutlaka canını çıkartacaksın; o zaman yeni bir hukuk düzlemi oluşacaktır.” beklentisi yüzünden çaresiz cesaret gösterilerine, utanç verici suskunluklara, “Müslüman kalbi”ni lekeleyen aldırmazlıklara ve yandaş takımının vicdandan nasipsiz, “Öldür, öldür” çığlıklarına şahit olmaktayız. Şüphesiz onların da yüreği daralıyor, solukları sıklaşıyor ve “ya başaramazsak, bunca suçun altından nasıl kalkarız?” vehmiyle endişeleniyor ama korkularını belli etmemeye çalışıyorlar. Yargıdan kurtulmak için başladıkları işi kelleyi gövdeden kopararak tamamlamak zorundalar; ya devlet başa, kuzgun leşe!

“İthamlarınızın içi boş; dershaneler, okullar, Bank Asya vs. dürüst ve iyi işleyen kuruluşlar” diye savunmaya geçmenin mânâsı kalmadı. Gerekçelere kimse aldırış etmiyor; özellikle kamuoyumuz, düzenin devamı için ufağa-tefeğe bakmadan kisb ü kârını kollamakta. Ülkede, adı henüz konulmamış ama çok belirgin bir darbe süreci yaşanıyor ve bu sürecin bir hukuku yok; “üst değer”i yok, bırakınız dini-imanı, ekonomi yönetiminin buz gibi sert ve soğuk evrensel kurallarına bile aldırış edilmiyor. Tek sâbit fikir, kazanmak!

Sürecin sonuna doğru yaklaşıldığını düşünüyorum. Kelle kesiciler kazanırsa, hukukun değil vahşetin çağrısı galebe edecek ve en fenâsı hiç kimse, “Ben olanların farkında değildim; mâzurum” diyemeyecek.

Keskin bıçak ümüğüne dayandı ey halkım; gerisini sen bilirsin!

Birleşik Türkiye Emirlikleri nasıl fikir? Saçmalıyor muyum; elbette saçmalıyorum çünkü “Türkiye Cumhuriyeti ilelebed pâyidar kalacaktır!”


Kaynak (Arşiv)