Ülkücülüğün siyasi temsili için en zor dönemeç
MHP ve BBP, gerekli dinamizmi gösteremez ise -üzülerek belirtmeliyim ki- konjonktür gerektirmediği takdirde -yani, hafazanallah iç ve dış harp tehlikesi yaşamadığımız sürece- birer nostalji unsuru olarak kalmaya mahkum görünüyorlar.
Pazar gecesi sandıktan tek parti iktidarının çıktığı haberi kadar güzel bir başka haber daha vardı; MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, saat 22 sularında bir basın açıklaması yaparak seçim mağlubiyetinin sorumluluğunu kabullendi ve "kongrede gidiyorum ve aday olmayacağım" dedi. Doğrusunu söylemek gerekirse bunu beklemiyordum; Devlet Bahçeli istese, o beylik diskura müracaat ederek, "seçmenimiz bize gerekli mesajı vermiştir; gereğini yapacağız, herkes müsterih olsun" gibi yuvarlak sözlerle depremi atlatır ve MHP tipi yapılanmaların alışkın olduğu tarzda teşkilat gücüne yaslanarak "canı istediği kadar" genel başkanlık koltuğunda kalabilirdi.
Buna tevessül etmedi, sonuçların kesinleşmesine kadar beklemeye bile tenezzül etmeden kararını açıkladı; bu davranış siyasi tarihimizde ilktir. Geçen seçimlerde Deniz Baykal'ın istifasını örnek gösterenler yanılıyor; Baykal 1999'da çekilme kararı aldığında siyasi kariyeri neredeyse bitmiş ve hizipçilik suçlaması yüzünden büyük kredi kaybına uğramasına ilaveten CHP'yi barajın altına gömmüştü. Deniz Baykal'ın çekilme kararı, "ip mi, kurşuna dizilmek mi" tercihinde daha şerefli infaz tarzını seçmekten ibaretti; halbuki Bahçeli, henüz ilk seçim mağlubiyetinde ayrılma kararı vererek şaşırtıcı bir çıkış yaptı ve dikkatleri üzerine celbetti. Bu davranışın benzeri yoktur ve alkışlanmalıdır; nitekim o Devlet Bahçeli'nin o saatlerde harekete geçirdiği mekanizma siyasi hayatımızda büyük bir operasyonu tetikledi ve ayrılma kararları birbirini izledi. "Başaramayan gider", artık siyasi hayatımızın kurallarından birisi haline gelmiştir.
Kutsal üçlü sarsılıyor mu?
Alparslan Türkeş gibi karizma yumağı bir liderin postuna oturan kişinin ilk seçim başarısızlığında çekip gitmesi, MHP camiası için hiç alışıldık değildir. MHP gibi örgütlerde liderler hata yapmazlar, kabahat liderden başka herkeste aranabilir ama liderde asla. Şaşırtıcı olan şudur ki lider hatalı davranmışsa, bu, "lider, teşkilat, doktrin" üçlemesinden herbirinde hata bulunabileceği anlamına gelir; bu ise MHP'nin klasik bünyesinde bir paradigma değişikliği demektir. Nitekim Devlet Bahçeli'nin çekilme kararı üzerine en büyük tepkinin yine teşkilat bünyesinden gelmesi, bu yapıyı tanımayanlar için garip, bilenler için tabii bir reaksiyon olarak okunmalıdır. Meselâ geçen hafta ortasında Ülkü Ocakları adına yapılan açıklamada, "Bizi liderimiz ilgilendirir, diğerleri bizim için teferruattır. Bahçeli dışında hiçbir adaya müsaade edilmeyecektir" denilmesi bu kabilden bir gelişmedir, kezâ teşkilatta görev yapan partililerin zaman zaman basın önünde hissi açıklamalar yaparak başarısızlığını kendi diliyle kabullenen "lider"e bağlılık sunmaları veya Bahçeli'yi kararından vazgeçirmek için açlık grevine gideceklerini açıklamaları da aynı kabildendir. MHP'nin en güçlü ve en zayıf tarafını işte bu özelliği teşkil ediyor zaten; örgüt içi problemlerin hallinde büyük bir enerji açığa çıkaran bu özellik, teşkilat dünyasının dışında metanetini ve iş görme kabiliyetini kaybediveriyor. İşte bu tablo içinde Devlet Bahçeli'nin demokrat ve centilmen tutumu, kendi teşkilatı ile ilginç bir kontrast teşkil etmektedir.
Yol ayırımı
Merkez sağda ANAP ve DYP liderlerinin çekilmesiyle bu iki partinin birleşme ihtimâlinden söz edilmeye başlandı; bunu sahih bir gelişme olarak karşılamak gerekir zira bu iki parti, liderlerinin kaprisleri dışında iki farklı teşkilat olmayı makul gösterecek bir farklılık sergileyemiyorlardı. Bu muhtemel birleşme, MHP'nin merkez sağda oluşacak yeni tablo içindeki yerinin bir kere daha gözden geçirilmesine sebep teşkil edebilir; MHP, bugüne kadar biraz da merkez sağın gereksiz derecede parçalı görüntü vermesinden istifade ederek kendi siyasi üslubuna dikkat çekebiliyordu; elbette MHP'nin seçim başarılarında ve hatta siyasi duruşunda konjonktürün hissesi ihmâl edilemez; nitekim 3 Kasım seçimlerinde alınan sonucu dahi, konjonktürel gelişmeleri ihmal ederek yorumlamak eksik kalır.
Bundan sonra MHP'de neler olabilir suali, teknik açıdan MHP'lilerden başka kimseyi ilgilendirmez; öyle olması gerekir fakat MHP sadece bir siyasi parti olmakla kalmıyor; MHP'nin otuz yıllık serüveni, milliyetçilik fikrinin siyasette temsili konusunda hayli gecikmiş bir ilginç örnektir. Bu yüzdendir ki MHP işte tam bu günlerde bir konjonktür partisi mi, yoksa tabii uzviyete sahip, organik ve her zaman gerekli bir siyasi yapı mı teşkil ettiğine karar vermek durumundadır. Bahçeli'nin çekilme kararı, MHP'nin bir karara varmasına zemin hazırlaması ve gelişmeleri hızlandırması bakımından da müsbet karşılanmalıdır. MHP kritik bir yol ayrımına geldi.
Kurgu bilim romanı gibi ama öyle
MHP, mevcut yapı içinde ne kadar uzvi ve gerekli olduğunu -kendi seçmenine değil- kendisini oylarıyla dün büyüten ve bugün eski büyüklüğüne iade eden seçmen kitlesine izah etmeye mecburdur. Kendi seçmenine karşı tutarlı kalmak için ise 12 Eylül öncesindeki tek parçalı görüntüsünü yeniden inşaya girişmesi lazım gibi görünüyor. BBP, yüzde bir küsür civarında oy almış olmasına rağmen, MHP camiasını mânidar ölçüde ve fiilen bölmeyi başarmıştı. Büyük Birlik Partisi, 1994'den bu yana yeterli zamanı ve fırsatı bulmasına rağmen kendi hacmini aşan bir füzyon enerjisi inşa edemedi. Evvelemirde BBP'nin feshedilerek üyelerinin kayıtsız şartsız MHP'ye iltihakı, füzyon mekanizmasının hazırlığı olarak nitelendirilebilir. İkinci safhada ise MHP, şimdiye kadar ne idüğünü ve bundan sonra ne olmak ihtimali bulunduğunu her cihetiyle tartışabileceği beyin fırtınası serileri tertipleyerek çıkan sonucu siyasi karar haline getirmeyi, yeni bir siyasi program hazırlamayı ve bu programa uygun beşeri kadroyu arayıp bulmayı deneyebilir. O noktadan sonra AKP'nin birbuçuk senede tek başına iktidar olmayı başardığı Türkiye'de MHP, kendine daha sahih bir yer belirleme ve o sahihlik çizgisinde tutunarak gelişme şansını zorlayabilir. Kurgubilim romanı gibi oldu ama benim fikirlerim böyle işte.
........
MHP ve BBP, bu dinamizmi gösteremez ise -üzülerek belirtmeliyim ki- konjonktür gerektirmediği takdirde -yani, hafazanallah iç ve dış harp tehlikesi yaşamadığımız sürece- birer nostalji unsuru olarak kalmaya mahkum görünüyorlar.