Üçüncü yıldız
Geçen sezonun son maçları oynanırken ben de aynı psikolojiyi yaşadığım için durumu daha iyi değerlendirebiliyorum. Hagi, son resmi maçını oynuyordu, sahada Trabzonspor vardı ve Galatasaray durumu 3"0 lehine çevirmişti ama kulağımız, aklımız ve fikrimiz Samsun'dan gelecek bir mucize haberine kilitlenmişti. Maçın sonlarına doğru Fenerbahçe'nin galibiyeti garantilediği anlaşılınca içimizdeki ümit pörsüyüverdi. Kalbi kırıklar derneğinin yıllık olağan genel kurul toplantısından ayrılır gibi stadyumdan ayrıldık. Taksim'de kıvamı tutturulamamış bir sevinç terörü kol geziyordu. Sarı"Kırmızılı fularları gömleğin içine saklayıp dolmuş kuyruğuna girerek etrafımdaki sevinç gösterilerini içten içe karalamaya başladım. Önceki gün Fenerbahçe, sahaya her yanı yıldızlarla bezenmiş bir formayla çıkınca ister istemez bir sene öncesini hatırladım; "Yıldızın ne önemi var, al sana istemediğin kadar yıldız!" buluşu, tribünlerde oturan kaç Fenerlinin gönlünü hoş etti bilmiyorum ama espri iyi değildi ve galiba Galatasaraylılardan başka kimseyi gülümsetmedi. Sual şu: Pazar günü, puan cetvelindeki yer itibariyle FB, Galatasaray'la yer değişmiş olsaydı yine aynı forma ve aynı espri tercih edilir miydi? Doğrusu bu forma nüktesini Sarı"Kırmızılılar düşünmüş olsaydı buna bir "espri" diyebilirdik.
Fenerbahçe, kendi eliyle kaptırdığı puan avantajını psikolojik harp taktiğiyle kapatmaktan başka çaresi olmadığını biliyordu ve şu ünlü "şaibe" meselesinin esası işte bu ihtiyaçtan doğdu: Federasyon'a yapılan cephe bindirmeleri ve hakemler hakkında türetilen dedikoduların sonuç vermemesi, neticede Fenerbahçe'yi "üçüncü yıldız"ı küçümsemeye kadar götüren bir hâlete kadar götürdü; bol yıldızlı forma buluşu, aslında psikolojik harbin başarısızlıkla sonuçlandığını anlatan bir mütareke bayrağı idi.
Lig henüz bitmedi ama pekâlâ hissedebiliyorum; bugünlerde Fenerli olmak kolay değil. Daha önce de ifade edildi; Fenerbahçe medyasının ürettiği, "bizim için şampiyonluktan başka her derece başarısızlıktır" mantığı, aslında sportif değil politik bir slogan. Spor felsefesinde birincilikten daha anlamlı tatmin kategorileri de var ve bu kavramların artık spor basını tarafından kitlelere hatırlatılması gerekiyor.
Meselâ centilmenlik, "fair play" ruhu gibi: Fenerbahçe gibi gerçekten büyük bir camiaya yaraşan da budur.