Üçüncü kata bıçak çekmek

"Üçüncü kata bıçak çekmek" hadisesinin nasıl darb-ı mesel hâline geldiğini anlatayım ilkin; galiba 70'li yıllarda Erzurum'da, üniversite kampüsünün öğrenci yurtlarından birinde geçiyor olay.

İki delikanlı münakaşasında tartışma büyüyünce arkadaşları araya giriyor. Tartışmacılardan daha celâlli olanının koluna girip bahçeye çıkarıyorlar. Diğer tartışmacı ise odanın penceresinden bahçeye bakmakta. Biri pencerede öteki bahçede birbirlerini fark edince bağıra çağıra tartışmaya devam ederken bahçedeki, 3. kattaki arkadaşına bıçak çekiyor. Üçüncü kata bıçak çekmek tâbiri, bizim arkadaş çevresinde bükemeyeceğin bileğe uzaktan horozlanmak mânâsında kullanılır.

Aşağıdaki satırları okuyunca, "tamam" dedim, "Yeni bir üçüncü kata bıçak çekme hadisesi daha!" Demiş ki bir siyasi parti lideri, "Burada dikkat edilecek bir şey var. İmtihanı kazanan çocukların dershane çalışmaları da oluyor ya. Hangi dershaneden destek alanlar, imtihanda daha fazla başarılı oldu tezi de tartışmaya açık; buna bakılmalı!.."

Vaay, imâya bakınız sevgili sporseverler... Demeye getiriyor ki, "Bazı dershaneler var ya, siz onu anlarsınız; buradaki çocuklar niçin hep başarılı oluyorlar yahu? Dershaneye kaydolanlara zorla zekâ hapı içirilmediğine göre bu çocuklara bir şekilde şifre veriyorlar, kopya öğretiyorlar; yüksek başarı böyle geliyor; başka izahı olamaz!"

Sözün bu noktasında şu tesbitin altını çizmek, akıl, basiret ve düz mantık sahibi olanlara lâzım değildir fakat ne yazık ki gerekiyor: Kim kopya yapıyor, yaptırıyor ve sistematik olarak bunu yıllar boyunca devam ettirerek haksız yere başkalarının emeğini çalıyorsa, Allah onu nâhak yere başkalarına iftira atanlardan daha da beter etsin!

Varsa elinizde bilgi açıklar, mesullerini rezil edersiniz; kaldı ki böyle bilgileri gizli tutmak, bir vakt-i merhûna saklamak, en az başkalarının özel hayatını filme çekip elâleme seyrettirmek kadar şeref düşkünlüğüdür.

Hırsız, ahlâksız, ırz düşkünü, yalancı, beceriksiz, soyguncu, talancı, kifâyetsiz diyemiyorsunuz maalesef; sadece bir hayli zaman düşünüp yutkunduktan sonra, "Sizin dershaneler niçin çok başarılı, bunda bir bit yeniği olmasın sakın" diye tuhaf imâlarda bulunuyorsunuz. Böyle çapkın, iş bitirici imâları hatırlarsınız: "Konuşursam ortalık birbirine girer, hiçbiriniz oralarda oturamazsınız; neler bildiğimi bilseniz bir saat rahat uyku tutmaz gözünüzü" diye çirkin bir tebessümle ellerinin çok güçlü olduğunu imâ eder ama ardını nedense bir türlü getiremezler, "Çünkü toplum henüz hazır değildir!"

İki dilenci, perişan, pırtık, aç bîlâç çöp dökülen ara sokak duvarına sırtlarını vermiş kendi aralarında konuşuyorlar; biri diyor ki, "Yav, şeytan diyor ki, kalk git şu memleketten; terk et bu şehri!" Öteki ölgün nazarlarla cevap veriyor, "Aman abi, sakin ol; hem toplum buna hazır mı bakalım!"

Toplum hazır abi! Ne biliyorsan anlat dinleyelim; aydınlanalım; gözlerimiz faltaşı gibi açılsın. Sizinle birlikte gezindiğimiz bahçeden üçüncü kata veya meşhur tâbirinizle okyanus ötesine bıçak çekelim. Ders tembeli, kabiliyetsiz, IQ'su düşük öğrencileri hokus-pokusla sınav şampiyonu yapan kirli dershane işletmeciliklerinin foyası açığa çıksın.

Biz rezil-rüsvay olalım; sen vezir ol, seçim kazan. Ağlaya ağlaya "Sen mutlusun ben perişan/ Yıkılmazdık sevmiş olsan" şarkısını söyleyerek acılı lahmacunlar yiyip göğsümüzü jiletle dilim dilim doğrayalım.

Açıkla bildiklerini üstad, saklama; kendine güvenemiyorsan diksiyonu düzgün birine okut, Türkiye aydınlansın; hooddri meydan bre!


Kaynak (Arşiv)