Üç vakte kadar demokrasi
Bugün 14 Mayıs; bugün Cumhuriyet tarihimizin en keskin ve manidar dönemeçlerinden birinin 48. yıldönümü. Sadece çok partili demokratik düzenin fiili tatbikatı anlamına gelmiyor bu tarih; millet, 14 Mayıs'ları "tek parti" eyyamının sona erdiği bir ferahlama günü olarak da hatırlıyor.
Demokrasi bir yönetim tekniği; ne din, ne de ideoloji. Yönetenlerle yönetilenler arasındaki o ezeli mesafeyi tamamen ortadan kaldırmak iddiası taşımıyor; yönetilenlerin, yönetenleri mümkün olan en üst derecede denetleyebildiği, kitlelerin yönetime mümkün olan en üst seviyede katılabildiği, "kamu"ya karşı şahsi hürriyetlerin en ziyade korunabildiği bir teknik. Batı mahreçli ve henüz ondan daha iyisi tatbikata konulmadı.
1950 yılında demokrasi bizim için "tek parti" devrini sona erdiren ve milletin siyasi hukukunu ön plana çıkaran bir mana taşıyordu. Yeterince sanayileşememiş bir toplumda demokrasinin hayli zaman "hayatı bir araç"tan ziyade "cici bir oyuncak" muamelesi görmesi tabii idi. Muhtelif fasılalarla tekrarlanan müdahaleler bu fikri teyid ediyor. Çok partili hayatın 48. yılında artık şu suale dürüst bir cevap aramanın zamanıdır; bütün müesseseleri ile demokrasi, milletin uzviyetine dair nesne haline gelebilmiş midir; bir başka ifadeyle demokrasi bugün bizim için hangi manaya geliyor: "Cici bir oyuncak" mı, "hayati bir araç" mı?
Icinde yasadigimiz -olaganustu degil-, "akildisi" doneme bakilirsa demokrasiyi milletce temelluk tarzimiz, ona hala cici bir oyuncak nazariyla bakmaktan oteye varamamis gibi gorunuyor. Ne var ki bu sadece kaba bir intibadan ibaret: Ilk anayasamiz nerdeyse 125 yasinda; cok partili hayat tecrubemizin 90. yilina ulastik; iki asri askin zamandan beri bu toplumun pencereleri dunyaya acik duruyor. Bu rakamlar demokratik kidem ve tecrube itibariyle kucumsenmemeli. Diger tarafta son yirmi yil icinde sanayi mamulleri uretimimiz tarim mamullerini, sehirli nufusumuz koylu nufusu gecmis durumda; Avrupa'da yasayan birkac milyon vatandasimiz, dunya pazarlarinda is kovalayan isadamlarimiz ve en az bunlar kadar onemli olmak uzere Anadolu'nun an'anevi corakligini "verim ve uretim"e donusturen uretmis nes'emiz, Turkiye'de demokrasinin gitgide hayati ve uzvi bir yonetim teknigi haline gelmesinin onemli isaretleri olarak okunmalidir.
Bati mahrecli her kurumun Islam'i tehdit eden bir alternatif olarak degerlendirildigi idrak zaafiyetinden kurtulmaya baslamamiz, demokratik ehliyetin muhim gostergelerinden birisi. Gecen ay Turkiye Diyanet Vakfi, Kutlu Dogum Haftasi munasebetiyle uc gun boyunca devam eden ilmi toplantida "Islam ve demokrasi" konusunu tartisti ve o toplantida vazih olarak fark edildi ki demokrasi, Islami cercevenin disina tasma istidadi gosteren bir hayat tarzi ve bir felsefe degildir; demokrasi degil, demokrasiler vardir bu yonetim tekniginin "olmazsa olmaz" cinsten rukunleri, Islam ile te'lifi kabil unsurlardir. Bu vesile ile sadece demokrasinin ne idugu konusunda degil, Islam'in ne idugu meselesinde de salim ve fikri mutabakatin yayginlasmis olmasi kayda deger bir gelismedir.
Simdiki zamani karartan "daha cok cebir-daha az hurriyet" iklimi, oyle gorunuyor ki Turkiye'nin yakin geleceginde payidar kalmayacaktir; cunku demokrasi cici bir oyuncak olmak mesabesinden cikip milletin hukukunu garanti eden "ise yarar" bir avadanlik halini almistir. Bundan boyle yonetici aklin, Turk toplumunu, "daha cok cebir-daha az hurriyet"e razi edebilmesi icin cok daha inandirici ve gercekligi suphe goturmez delil ve olgularla derdini anlatmasi gerekecektir.
Zorbaligi kabul ettirmek icin topluluklarin olgunlasmasini, sartlarin tekemmul etmesini beklemek gerekmiyor; zorbalik, "kuvvet"in beden diliyle konusuyor ve uc-bes kavramdan ibaret bu dili anlamak icin tahsil-terbiye de gerekmiyor. Zorbalik "yikim"in diger adi, zor olan demokrasi; yikmak kolay; ama insa etmek zor! Turkiye'ye daha "az demokrasi, daha cok baski" formulunu layik gorenler, iste bu uc-bes kelimelik kaba dilinin fesahatine guveniyor olmalilar. Ben, bu hesabin yanlisligindan eminim cunku; Turk toplumu, kendisine istikamet verdigini zanneden "yonetici akil"dan daha "ilerici" ve suphesiz daha zeki.
14 Mayis 1950'den bu yana 48 yil gecti; aldigimiz mesafe hic de "bir arpa boyu" sayilmaz; baski yanlilarini urkuten hakikat de iste bu: Turkiye'de demokrasinin artik toplum zemininde saglam kokleri var.
Turkiye'nin kahve falinda "uc vakte kadar hurriyet" gorunuyor; daha az cebir ve daha cok demokrasi yani.